Kazakistan ve Moğolistan bozkırlarının ve Sibirya ormanlarının birleştiği yerde, Asya kıtasının ortasında bulunmaktadır. Altay dağlarında ve eteklerinde yer alan Dağlık Altay cumhuriyetinin yüz ölçümü 92.902 km karedir. Dağlık Altay Cumhuriyetinin topraklarının %85’i dağlıktır ve 1/4’i ormanlarla kaplıdır. Dağlık Altay’da bir çok nehir ve 7000 göl bulunmaktadır. Cumhuriyet, RF içinde Tuva Cumhuriyeti, Hakasya Cumhuriyeti, Kemerovo bölgesi ve Altay bölgesi ile sınırdaştır. Altay’ın üç dış ülkeyle de sınırı mevcuttur. Komşu olduğu ülkeler Kazakistan, Çin ve Moğolistan’dır.

Altay’ın eşsiz güzelliği, 2001 yılında Altay ve Katun milli parklarının, Teles gölünün, Beluha dağının ve Ukok ploskogoryesinin UNESCO Dünya Tabiat Mirasının listesine girmesine vesile olmuştur.

Altay Türkleri Dağlık Altay’da yaşayan çeşitli Türk kabilelerinden oluşan bir halka verilen addır. Bunlar Kuzey Altaylar denilen Tubalar, Çelkan, Kuğu Kişi, Kumandin; ve eskiden Beyaz Kalmık denilen Güney Altaylardır: Altay Kişi, Telengit, Teles ve Teleutlardır.


 
Bugünkü Dağlık Altay Cumhuriyeti’nin toprakları, Türk tarihinin ihtişamlı dönemlerinin yaşandığı topraklardır. Milattan önce bu topraklar Sakaların ve Hunların hakimiyetine tanık olmuştur. Milattan sonra Gök Türk Kağanlığı, Uygur ve Kırgız devletleri bu topraklarda hakimiyetini sürdürmüştür. Cengiz Han ordularının bölgeye gelmesinden sonra, 12. asrın sonundan itibaren Altay’da Cengiz Han ve haleflerinin hakimiyet zamanı başlamıştır. 15. yüzyılda Altay Cungarya etkisine girmiş ve Cungarya’ya vergi öder duruma gelmiştir.

Altay’daki Türk varlığını tehdit eden etki 17. asırda, bölgeye Rusya’nın girişiyle başlamıştır. Kazan Hanlığının ardından Sibirya Hanlığı’nın da düşmesinden sonra Sibirya’nın içlerine doğru ilerleyen Ruslar 17. asırda Altay Türkleriyle karşılaşmıştır.

Altay’ın Rusya tarafından işgal edilmesi ve Altay’da demografik değişim

17. yüzyıl boyunca Rusya Altay Dağlarının çevresinde çeşitli kabilelerle savaşıp, yerli halkı vergiye bağlamaya çalışıyordu. Bu yüzyılda bugün Altay halkını oluşturan bazı kavimler Rus yönetimi altına girmiştir. Mesela, 1625-1627 yılları arasında Çelkan, Tubalar ve Kumandı gibi kavimler yasağa bağlanmıştır. Çarlığın buradaki politikası mümkün olduğu kadar çok kürkü elde etmeye dayandığı için, av sahaları, otlaklar, tarlalar, nehirler, göller ve ormanların kullanımı için yerli halktan vergi alıyordu.

Fakat 17. yüzyılda Çarlığın bu bölgedeki iktidarı kesin değildi ve yerli kabileler bazen yasak ödemeyi kabul ediyor, bazen red ediyor, bazen da başka yerlere göçüyordu. Ancak Cungarya Çin tarafından dağıtıldıktan sonra, 19. asrın ikinci yarısında Altay’da Rusya’nın kesin hakimiyeti sağlanmıştır.


 
Rusya, Altay Türkleri üzerinde kesin bir hakimiyet sağladıktan sonra, Altay’da yoğun bir Ruslaştırma politikası çerçevesinde Hıristiyanlaştırmayı başlatmıştır. 19. yüzyılda Altay topraklarında Ruslar, Altay Ruhani Misyonunu oluşturmuştur. Misyon, Çarlığın asimilasyon ve sömürge politikasında aktif bir rol üstlenmiştir. Altay Ruhani Misyonu Hıristiyanlaştırma politikası çerçevesinde Altay’da haç dikmeye başlamıştır. Altay Türklerine haç bulunduğu yerden 6 kilometre çevresinde kendi ayinlerin yerine getirilmesi kesin olarak yasaklanmıştır.

Bunun etkisiyle Altay Türkleri dağlara çekilmek zorunda kalmıştır. Haçın etrafında ise Rus köylüleri yerleşiyordu. Misyonun üstlendiği Hıristiyanlaştırma politikası çerçevesinde Hıristiyanlığı kabul eden Altay Türklerine Altay Misyonu tarafından maddi ve mali yardım gösteriliyordu: vergiler azaltılıyor, giyim ve gıda malları veriliyordu. Hıristiyanlaşmayı Ruslaşmaya dönüştürmek için ek tedbirler de mevcuttu. Hıristiyanlığı kabul etmiş Altaylar köylere yerleşmeli, göçebeliği bırakmalı, Rus giysilerini giymeliydi. Özellikle kiliseye Altay milli kıyafetiyle girmek yasaktı. Bu gibi tedbirler Altay Türkleri arasındaki rahatsızlığa sebep oluyordu.

Yürütülen Hıristiyanlaştırma politikası sonucunda bazı Altay Türkleri Hıristiyanlaşmış ve bundan dolayı daha kolay asimile olmuştur. Bunlar arasında, mesela bugün de Hıristiyan olan Telengitler ilk göze çarpanlardandır. 20. yüzyılın başında Altay’ın nüfusu 75.000 kişiden oluşuyordu. Bunların %57’sini Altay Türkleri, %40’ını Ruslar ve %2’sini Kazak Türkleri oluşturuyordu. Dini dağılım ise daha farklıydı: Ortodoks Hıristiyanlar nüfusun %67’sini, Şamanistler ve Burhanistler beraber, nüfusun %31’ini ve Müslümanlar nüfusun %2’sini oluşturuyordu.[7]

Altay’ın toprakları tarıma elverişli olduğu için, Rusya’dan kitlesel bir topraksız köylü göçüne uğramıştır. Sibirya’nın Rusya tarafından Ruslaştırılması tarihinden bilinmektedir ki, Rus göçmenlerin özellikle tarımla uğraştıkları yerlerde yerli halkların asimilasyonu daha hızlı gitmiş ve yer yer yerli halk tamamen Ruslar arasında dağılmıştır. Böylece planlı Ruslaştırma çabalarının dışında, kendiliğinden süre giden bir Ruslaşma süreci de mevcuttu. Bölgedeki Rus nüfusu artarken, işgal sırasında bir çok Altay Türkü hayatını kaybettiği gibi, Rusların getirdiği salgın hasatlıklardan dolayı da bir çok yerli hayatını yitirmiştir. Kısaca bir yandan Rus göçü, bir yandan asimilasyon, öte yandan da Altayların nüfusunun azalmasından dolayı, Altay’daki demografik durum gittikçe değişiyordu.

Altay’a yönelik Rus göçü, Rusya hükümeti tarafından çeşitli şekillerde özendiriliyor ve Rus göçmenlere kolaylıklar sağlanıyordu. Rus göçmenlerinin yerleşmesiyle ilgili olarak Altay Türklerine baskılar yapılmıştır. Altay’a gelen Ruslar Altay Türklerinin topraklarını zapt ederek, yıllar içinde geniş bir alana yayılmışlardır. Vergiye bağlanarak Rusların idaresine boyun eğen Altay Türkleri, çeşitli sebeplerle topraklarından kovuluyorlardı. Bunun için kullanılan yöntemler arasında doğrudan öldürme olduğu gibi, evlerinin yakılması, Altaylara yiyecek satma ve onları eve alma yasağı da geniş olarak kullanılmıştır. Böylece Altay Türkleri açlıkla ve ölümle karşı karşıya bırakılıyordu.

Rusların bu yayılması Altay Ruhani Misyonu başta olmak üzere yetkili organlar tarafından destekleniyordu. Rusların Altay Türklerinin topraklarını zapt etmesi sadece tarım alanlarıyla sınırlı kalmıyordu. Kürk vergisi “yasak” ödeyen Altay Türklerinin sadece gerektiği kadar hayvan avladıkları biliniyordu. Tabiattaki dengeyi korumaya çalışan Altay Türklerinin aksine, Çarlık idaresi mümkün olduğunca daha fazla kürk elde etme niyetindeydi. Bu yüzden, avcılığın yapıldığı alanlardan da Altay Türklerinin zorla kovulmaları yaşanmıştır. Bunların yerine avcılık yapmak üzere Ruslar yerleştiriliyordu.

ALTAYCA          TÜRKÇE

Bir.                       Bir
Ikı.                        İki
Beş.                     Beş
On.                       On
Yırrmı.                 Yirmi
Jüz.                      Yüz
Bın.                        Bin
Uyuktaar.            Uyuyacak
Ciir.                        Ye
Ondorıs.               Anlarız
Töle.                       Öde
Caap.                     Ört kapa
Teep.                      Tepmek 
Cürek.                    Yürek
Cıgıl.                        Yıkıl
Kel.                          Gel
Töröön.                   Akraba
Tasbaga.            Kaplumbağa
Kurugan.                Kuzu
At.                             At
Balık.                       Balık
İt.                              Köpek

Ali K Şahin