Uzun bir yazı olacak ! Sizlere içimi dökmeliyim. Sabrınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

Değerli okurlar bildiğiniz üzere bir süredir Gaziantep gündemine giren ‘basında‘tehdit,şantaj, meslek ilkelerini kötüye kullanma, haksız kazanç’ sağlayarak gazetecilik yapanlardan bahsediliyor. Mesleğimiz onurlu, namuslu ve şerefli meslektir. Kamu adına görev yaparız, görevimiz kamuyu en doğru şekilde aydınlatmaktır.

Yılların biriktirdiği bu kanserli hücreyi MHP Milletvekili Sermet Atay’ın açıklamaları ile gündeme bomba etkisiyle düşen daha sonra GGC Başkanı İbrahim Ay’ın konuyu Vali Davut Gül’e açmasıyla ‘Temiz Medya istiyoruz’ kampanyasına start verilmiş oldu.

Yetklili kurumlarda anında devreye girmiş oldu, bu konunun daha da büyüyeceğini tahmin ediyorum. Destekliyorum, alkışlıyorum.

Bu tek Gaziantep’in sorunu değil, Türkiye’nin sorunu…Meslekte 35. Yılımı dolduruyorum. Önce Gaziantep daha sonra Ankara yılları daha sonra yeniden Gaziantep. Bugün konuştuğumuz konular hiç gündemde olmazdı ! Gazetecilik bu kadar yozlaşmamıştı. Kalemine sağlam, eğilip bükülmeyen, doğru bildiğini cesurca yazan birçok kalem tanıdım, tanıştım…Kimler geldi kimler geçti bu camiadan.

Hiç hak etmediğigazetecilik mesleğinin tüm kaymağını yiyenleri, bir ev sahibi bile olmadan, yalnızca 5 metrelik patiska beze sarılıp beş kuruş bırakmadan garibanca bu dünyadan ayrıldıklarını. Yatacak mezarı dahi zor bulduklarını !

Diğer taraftan, yıllar önce Gaziantep’e geldiğinde kıçında giyecek donu olmayanların, bugün evleri, arabaları, dost sevgilileri, deniz evleri, fabrika ortaklığı, OSB’de arsalar, son model arabalar, lüks sitelerde daireler, villalar alanları da duydum gördüm.

‘İş bilenin kılıç kuşananın, bal tutan parmağını yalar, helal olsun yapana’ dediğinizi duyar gibi oluyorum!

Birilerinin bir film tezgah çevirdiği doğru!

Hele OSB’deki iş ahalisi 15 temmuz’un en ateşli döneminde FETÖ ile iltisaklı bazı iş adamlarının tir tir titrediği dönemde Organize Sanayide cirit atan gazetecileri ‘Yazarım bak ha, yoksa kötü olur’ diyen zerzevat gazetecileri kim çıkıp korkusuzca açıklayacak!

Mesleğini adam gibi yapıp, namusuyla para kazananlara eyvallah, ama kendini deli numarasına çevirip, tehditkâr yaklaşımla, namuslu geçinip aslında en namussuzu olanlara ne diyeceğiz.

O elbisesinin kirini temizlerken bizler alkış mı tutacağız ! Bunlar bir tek kişimi ! Asla değil ! aslında sizlerde tanıyorsunuz bu adamları ! Ama korkuyorsunuz o isimleri açıklamayı ! Çünkü sizlerinde açıkları var değil mi ?

Dününü, bugününü çok iyi bildiğim, parayı nasıl kazandığı hakkında da bilgi sahibi olduğum öyle insanlar var ki şuan gazetecilerin arasında!

Peki, bu işin günahı sadece bu sözde gazetecilerin mi?

Korkularından kollayanlara, yol verenlere, harçlık verenlere, danışmanlık hizmeti verenlere bizimde bir çift sözümüz olacak elbette !

Korkanlara, kollayanlara, danışmanlık hizmeti alanlara, yol verenlere, yol gösterenlere de söylenecek çok sözümüz var elbet.

Neyse, Vali Beyin bu konuya ciddi bir şekilde yaklaşım göstermesini çok olumlu buluyorum !

‘Kenti yöneten en üst mülki amir olarak ‘bana dokunmayan yılan bir yaşasın da diyebilirdi!

Bu aşamadan sonra da kimsenin görmezden duymazdan geleceğini de sanmıyorum.

Peki, fotoğrafa bakıp büyük olanı mı göreceğiz yoksa küçük fotoğrafa bakıp namussuz mahallenin tek namussuzuna vurun mu diyeceğiz.

Ben diğerleri gibi büyük fotoğrafa bakıyorum. Evet gazetecilik mesleğine çöreklenmiş bu irinleri mesleğimizden def etmeyi destekliyorum ! Zor mu evet çok zor ! Çünkü kalabalığın arasına girmişler, ama kabak gibi sırıtıyorlar aslında. Mücadele etmek şart bu namussuzlarla…

Biz kırk kişiyiz ama aslında birbirimiz iyi biliriz!

Arkamdan, karım ve çocuklarım “Babamız bize temiz ve dürüst bir isim bıraktı” diyeceklerdir naçar, ne etsinler? Siz hiç “Babamız hırsız, arsız, yüzsüz, namussuzun biriydi” diyeni duydunuz mu?

“Kör ölür badem gözlü olur” derler ya, bir atasözü de benden: “Hırsız, arsız, yüzsüz, namussuz... yeteri kadar para biriktirince muteber adam olur Türkiye’de...”

Klasiklere girmiş defalarca izlediğim Namuslu filmi geliyor aklıma. Kim ne kadar namuslu !

Ali Rıza Öğün, kendi halinde dürüst, namuslu bir mutemettir. Bu özellikleriyle çevresinde hor görülür, kendisine saygı gösterilmezken namuslu ve dürüst olmanın karşılığını, itilip kakılarak almaktadır. İşyerindeki herkes binbir dolap çevirip para kazanırken o dürüstlükten ayrılmaz.

Bir ay başı çalıştığı dairenin maaşlarını almak için Merkez Bankası’na gider. Güvenlik görevlisi daha önce istifa ettiği için yalnızdır. Çıkışta parayı iki soyguncuya kaptırır. Şüpheler Ali Rıza üzerinde yoğunlaşır. O ne kadar reddetse de, aralarında ailesinin de bulunduğu herkes paranın onda olduğunu sanır ve ortak olmaya çalışır. Böylece Ali Rıza’nın itibarı birden artar. Sonunda Ali Rıza hırsız damgası yiyerek itibar görmeye tahammül edemez hâle gelir ve çevresinden intikam almaya karar verir.

Aynı esnada, kendisini darp edip soyan hırsızlar, başka bir olayda çaldıkları paralarla birlikte yakalanınca, mutemet Ali Rıza’nın masum olduğu ve dolayısıyla gerçekten namuslu olduğu ortaya çıkar.
Yukarıda konusunu okuduğunuz, Ertem Eğilmez’in yönetip, Şener Şen, Adile Naşit, Erdal Özyağcılar, Ayşen Gruda ve Ergün Uçucu gibi güçlü bir oyuncu kadrosunun yer aldığı 1984 yapımı NAMUSLU filmidir değerli okuyucular.

Filmin finalinde, masumiyeti ortaya çıkmadan önce hırsızın mutemed Ali Rıza olduğunu düşünenlerin ( ahlak yoksunu olanların istediklerini elde edemeyince, nasıl çirkefleşebildiklerini göstermesi bakımından önemli bulduğum) hep bir ağızdan kullandığı şu ifadeyle son bulmaktadır değerli okuyucular:


Namusluymuş Namussuz!…

Bu yazıyı Joseph Pulıtzer’ in bir sözüyle bitirmek istiyorum…
‘’Ahlak ilkelerini bile bile çiğneyen, yalnızca kendi çıkarlarını gözeten, halk avcısı, fırsat düşkünü bir basın; eninde sonunda, kendisi kadar alçak bir halk yaratır.’’

Mesleğini hakkıyla yapan, namuslu, şerefli meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum!