Anadolu topraklarında erenlerin, şairlerin ve halk ozanlarının en çok dile getirdikleri temanın ilki aşk, ikincisi ise dünyanın ve her şeyin geçiciliğidir. 

Tevekkül, kişinin elinden gelen gayreti gösterdikten sonra sonucu Allah’a havale etmesidir. Gönül ehli tevekkülü “Bu da geçer yâ Hu” diyerek içselleştirmiş. Bu deyim, asırlardır tazeliğini korumuş. Günümüze kadar gelen en diri sözlerden olmuş. 

Bu da geçer’in anlamını biliyoruz. Bilmeyenler için belirtmek gerekirse “Ya Hu”, “Ya Allah”demektir.

“Bu da geçer ya Hu” deyimi, bir sıkıntıyla karşılaşıldığında, bu halin Allah’ın yardımıyla atlatılacağını ifade eder. Bu söz, kişiyi ayakta tutan, direncini artıran şifalı iksirdir. İlahi kanun gereği halin devamı imkansızdır. Türk hattatların en çok yazdığı ibarelerden biri “Bu da geçer ya Hu” olmuştur.

Muhibbi mahlasını kullanan Kanuni Sultan Süleyman her halin geçiciliğini şöyle anlatmış:

“Gamına gamlanıp olma mahzun
Demine demlenip olma mağrur
Ne dem bâki, ne gam bâki, ya Hû.”

Pir Sultan Abdal, “Bu bir demdir gelir geçer.” demiş. Cem Karaca, Pir Sultan’ın dizelerini “Demedim mi” adıyla seslendirmiş. 

Aşık Daimi de sevgilisini teselli etmek için “Bu da geçer” ipine sarılmış:
“Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.”

Bu güzel eseri de Sezen Aksu “Ne ağlarsın” adıyla “Işık Doğudan Yükselir” albümüne almış. 

Tarkan bu sözleri güncellemiş. Romalı devlet adamı, bilgin Cicero 2 bin 100 sene önce “Gök kubbenin altında söylenmedik söz yoktur” demiş. Marifet, söylenmiş bir sözü farklı biçimiyle yeniden söyleyebilmektir. Tarkan bunu yapmış; “Geç'çek, geç'çek, elbet bu da geç'çek” demiş. 

Aşk, acı, kin, nefret, sevinç, açlık, hastalık, sağlık, güzellik, yoksulluk, zenginlik, varlık, yokluk, hüzün, mutluluk, mutsuzluk… Hepsi geçer. 
Teğet geçer,
Deler geçer,
Ezer geçer.
Mutlaka geçer.

Kalıcı olan ne ki, her şey geçici. Ömür bitiyor, hayat bitiyor. Duygulara sonsuzluk yüklemek neyin nesi? Dünyanın kendisi bile han değil, hancı değil, yolcu… 

“Bu da geçer ya Hu”, her derde devadır. En etkili sakinleştiricidir. Direnç veren şuruptur. Muhafaza edildiği ve bozulmadan saklandığı yer kalptir. Elinizin altındadır, ulaşılması çok kolaydır, ücretsizdir, reçeteye tabi değildir. Yan etkisi yoktur, ömür boyu kullanılabilir. Sabrın anahtarıdır.

Rivayet odur ki, Sultan II. Mahmut, bir gün vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle bir şey  yazdırın ki “Ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim” buyurmuş.

Vezirler toplanmışlar, dört bir yana haber salmışlar. Bir gün bir yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar. Yüzüğü vermişler. Sultan, “İşte hayatın müsekkini bu” demiş. Yüzüğün üzerinde "Bu da geçer ya Hu" yazıyormuş.

Zaman su gibi akmış. Ne Sultan Mahmut ne de yüzük kalmış. Fani dünyanın kendisi geçici, hangi musibet kalıcı olabilir?  Bu da geçer ya Hu’nun gizlediği anlamı mezar taşlarının üzerinde görebiliriz. Şöyle yazar:
“Hüvelbaki”
Kalıcı olan yalnız Allah’tır. 

Neyzen Tevfik'in 'GEÇER' isimli şiiri ile veda edelim: 
“Istırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer,
Ömr-i fâni gibidir, gün de geçer, dem de geçer,
Ram karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,
Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer,
Gece gündüz yok olur, ân-ı dem âdem de geçer.”