Depresyon, yaşam kalitesini büyük ölçüde düşüren, günlük yaşamı olumsuz etkileyen, ağır vakalarda intihara kadar varan dramatik sonuçlara neden olan oldukça yaygın görülen ciddi bir sağlık sorunudur. İstatistikler her 100 kişiden 16 ila 20’sinin hayatının bir döneminde depresyon yaşadığını gösteriyor.


Belirtileri: Üzüntü, ilgisizlik, suçluluk, özgüven kaybı, uykusuzluk, iştahsızlık, yorgunluk ve konsantrasyon eksikliği, hayattan zevk almama, sürekli iç huzursuzluk, değersizlik duygusu gibi özellikler depresyonun en belirgin temel belirtilerdir.


Bunun dışında organik ve fiziksel sorunlar da depresyonun karakteristik özelliklerindendir. Örneğin sıklıkla hazımsızlık kabızlık, fiziksel yorgunluk, güçsüzlük, boğazda yumru hissi, göğüs ve / veya mide kramplar, cinsel işlev bozukluğu (ereksiyon sorunu, vajinal kuruluk), kilo kaybı (bazı durumlarda çok fazla artış), kas gerginliği (genellikle boyun ve omuzlarında), kronik ağrı (genellikle baş ağrısı veya sırt ağrısı), görme sorunları (titrek, bulanık görüş alanı), kardiyovasküler güçsüzlük, nefes darlığı, baş dönmesi gibi organik ve fiziksel belirtiler de sıklıkla görülür. Hastalık çok uzun yıllar sürebileceği gibi zaman içerisinde gidip gelmeler şeklinde de kendini gösterebilir


20. yüzyılın başlarından beri psikiyatride kullanılan depresyon teriminin tanımı zaman içerisinde birkaç kez değiştirildi. Önceleri şüphelenilen nedene bağlı olarak sınıflandırılırken daha sonraları depresif epizodun şiddeti ve seyrine bağlı olarak hafif, orta veya şiddetli depresyon gibi sınıflandırmalar yapıldı.


2010’lu yıllarının başlarından itibaren ortaya çıkış nedenine göre endojen ve eksojen depresyon olmak üzere iki sınıfa ayrıldı.


1- Endojen depresyon 
Hastalığın ortaya çıkmasında çevresel nedenlerin rol almadığı, aksine kişinin genetik yapısında meydana gelen bir veya birden fazla hatadan kaynaklanan ve bunun sonucunda beyin metabolizmasının bozulması ile ortaya çıkan hastalıklar için kullanılan bir terimdir. Başka bir ifade ile endojen depresyon terimi direkt genlerin sebep olduğu depresyon hastalıklarını kapsar.


Endojen depresyonu belirtileri 


Uyku bozukluğu (özellikle göğüste baskı hissi ve sabahları erken kalkma)
Sabahları yorgun, akşam üzeri biraz daha iyi
Hipokondriyak sanrılar, Örneğin, ölümcül hastalığı olduğunu sanma, kendini suçlama, hatta kendine zarar verici davranışlarda bulunma (intihar riski var)
Sıklıkla kilo kaybı
Zihinsel ve fiziksel zayıflama veya heyecan halleri
Güçsüzlük
İlgi eksikliği
Cinsel isteksizlik


2- Eksojen depresyon 


Endojen depresyonun aksine dış faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan depresyon vakaları için kullanılır. Sevilen birinin ölümü, hayal kırıklığı, stres, işsizlik, mevsimsel değişiklikler savaş ve terör gibi travmatik etkenler sonucu ortaya çıkan depresyon vakaları eksojen depresyona örnek teşkil eder. Genellikle relatif veya durumsal depresyon olarak da adlandırılır.
Her ne kadar eksojen depresyon için çevresel faktörler rol oynasa da bu depresyon türünde de kişinin genetik yatkınlığı etkilidir. Endojen depresyon dan farklı olarak genlerin fazla çalışmasını veya baskılanmasını dış faktörler belirler. Bu yüzden eksojen depresyon vakaları için epigenetik veya epigenetik kaynaklı depresyon terimini kullanmak yanlış olmaz.


       Öncelikle belirtmekte fayda var, depresyon beyin metabolizmasının bozulmasıyla ortaya çıkan beyin kaynaklı bir hastalıktır. Sağlıklı ve depresyonsuz bir hayat sürebilmek için beyinde görev alan nörotransmitterler (haberci maddeler) ve hormonların belirli bir denge içerisinde olması gerekir.


Denge nasıl bozuluyor : Nörotransmitterler ve hormonların dengeli kalabilmesi ancak bunları sentezleyen genlerin normal çalışması ile mümkündür. Eğer ilgili genlerde bir mutasyon veya genin değişik bir formu (allel) varsa, nörotransmitterler veya hormonların yapısı ve miktarında değişiklikler meydana gelir ve beyin biyokimyasının dengesi bozulur. Örneğin; Serotonin, Dopamin, Norepinefrin, Acetylcholin, Gamma-Aminobuttersäure, Epinefrin ve Kortizol mutasyon nedeni ile yapısı ve miktarı değişen nörotransmitter den bazılarıdır. Depresyonun şiddeti bu biyokimyasal yapının bozulması ile doğru orantılı olarak artar ya da azalır.


Bu maddeler ne yapıyor : Beyin biyokimyası oldukça karmaşık reaksiyonlar zincirinden oluşur ve bu zincirde hala anlaşılmayan birçok basamak bulunmaktadır. Bu maddelerin ne yaptığını çok basit bir şekilde anlatmaya çalışalım.


Bu maddeler iki sinir hücresi arasında sinaps olarak adlandırılan temas noktalarında görev alırlar. Sinapslar, iki sinir arasındaki küçük boşluklardır. Bir sinir hücresinden gelen elektriksel impulslar bu sinapslara geldiğinde boşluk nedeni ile bir sonraki sinire geçemezler, geçebilmeleri için nörotransmitterler ihtiyaç vardır. Yukarıda adı geçen nörotransmitterler bu impulsları bir sonraki sinire ileterek bilginin beyne ulaşmasını sağlarlar. Eğer nörotransmitterlerin sayısı ve yapısı bozulmuşsa beyne sağlıklı bilgi akışı da bozulur ve depresyon kaçınılmaz olur.