22 yıl önce 17 Ağustos 1999’da sabaha karşı meydana gelen 7.4’lük sarsıntı binlerce insanın canını almış, dayanıksız binalar yerle bir olmuştu.

Hasarın boyutunun büyüklüğü gün ağarmaya başlayınca belirginleşmişti. Gölcük, Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul- Avcılar depremin en fazla vurduğu, en çok can kayıplarının yaşandığı yerleşim birimleriydi.

Un ufak olan dayanıksız binalar, denize kayan apartmanlar binlerce insana mezar olmuştu. Günlerce süren çalışmalarda bir umut enkaz altından insanlar aranmış, mucize şekilde canlı çıkarılanlar yaşama tutunmuştu.

Resmi rakamlara göre 18 bin 773 kişinin öldüğü o lanet kara günün ardından tam 22 yıl geçti. 1939’daki Erzincan depremi ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük yer sarsıntısıydı Marmara depremi. Aradan 22 yıl geçti, acılar dinmedi, yakınlarını depreme kurban verenlerin hüznü hala sürüyor.

Peki bu acılardan ve yıkımlardan ders aldık mı? Hayır. Ne yazık ki depreme karşı önlemlerde hala yetersiziz. “Eski tas eski” hamam” devam ediyor. Türkiye aktif faylar üzerinde bir deprem ülkesi. Bu ürpertici gerçeğe rağmen 1999 depreminin ardından başta İstanbul olmak üzere birçok kentte yerel yönetimlerin yaptığı kentsel dönüşüm çalışmaları etki ve genişliğe sahip olamadı.

Yönetimler deprem gerçeğini ve yapıların güçlendirilmesi veya yenilenmesi gerektiğini benimsiyor, lakin etkin bir mücadele yürütülmüyor.

Yerel yönetimler kadar, merkezi yönetimde de bu yönde ivedi bir çalışma yok. Yereli merkezi elbirliği ile depreme karşı ortaklaşa hazırlık yapması gerekirken, siyasi iradenin belediyelere çok fazla

yardımcı olduğu söylenemez. Deprem bölgelerinde yıkılan binaların yerine TOKİ aracılığı ile yenilerini yapmak tek başına çözüm sağlamaz. Belediyelerle yürütülecek ortak çalışmalar sonucunda ayakta durmakta zorlanan çürük binalar ortadan kaldırılarak ve dayanıklı olanları yapılarak depreme hazır hale gelir ülke.

İzmir’de geçen yıl 198 kişiyi yaşamdan koparan depremin ardından Büyükşehir Belediyesi Bayraklı ve Bornova’da kentsel dönüşüm için uluslararası finans kuruluşları ile kredi anlaşması yaptı. Ancak, siyasi iradenin onaylamamasından ötürü para gelmedi, çalışmalara başlanılamadı.

Oysa, çürük binaların biran önce yıkılıp yenilerinin yapılması şart. Çünkü deprem beklemez, ne zaman nerede acımasız yüzünü göstereceği belli olmaz.

Okul ve hastaneler başta olmak üzere çok sayıda kamu binasının depreme dayanıklı olmadığı 1999 acısının ardından ortaya çıktı.

Bu binalar hala faaliyette. Nedense sağlamlaştırılmıyor, ya da yıkılmıyor? Tablo bu iken, büyük acılar yaşamış Türkiye’de deprem her daim gündemde olmalı, bir süre sonra unutulmamalı.