Eğitim-Sen Gaziantep Şubesi Kadın Sekreteri Elif Söyleyici tarafından yapılan açıklamada, “11 Ekim, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkelerin girişimiyle 2012’de, Birleşmiş Milletler’e üye ülkeler tarafından, kız çocuklarının cinsiyetinden dolayı maruz kaldığı eşitsizlikler konusunda farkındalığın arttırılması, ayrımcılığın önlenmesi ve ortadan kaldırılması, insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanması amacıyla Dünya Kız Çocukları günü olarak ilan edilip,  kutlanmaya başlandı.

Türkiye, kararın alınmasına öncülük eden ülkeler arasında bulunmasına rağmen, kız çocuklarının eğitime ve yasal haklara erişimi, çocuk yaşta evlilikler, maruz kaldığı şiddet ve istismar ve çocuk işçiliği gibi sorunların zeminini çürütüp ortadan kaldıran politikalar üretmenin çok uzağındadır. Aksine AKP-MHP iktidar bloğu,  çocuk evliliklerinin yolunu açan,  şiddet ve istismar faillerinin elini kolaylaştırıp cesaretlendiren yasal düzenlemelerle, kız çocuklarını eğitimden, toplumsal hayattan koparıp geleneksel ataerkil rollere hapseden politikaları meşrulaştırmaktadır.

Pandemi döneminde, ekonomik ve toplumsal cinsiyet farklılığından kaynaklanan fırsat eşitsizlikleri daha da derinleşti. Tarihsel ve toplumsal açıdan dezavantajlı olan kız çocuklarının okulu bırakma riski ve okula dönmeme olasılıkları bu dönemde daha da arttı.  Kız çocuklarının okuldan, ekonomik ve toplumsal yaşamdan koparılması onları toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle her türlü şiddete, istismara ve çocuk evliliklerine karşı savunmasız hale getirmektedir.

20 Nisan 2021’de TÜİK’in yayınladığı İstatistiklerde Çocuk Raporu’na göre, son on yılda 16-17 yaş grubunda toplam 334 bin 738 kız çocuğu evlendirildi. İnsan Hakları Derneği’nin İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Raporu’na göre ise 2002’den bu yana 18 yaşın altında en az 440 bin çocuk doğum yaptı. Nüfus kayıtlarına geçmeyen bilgilerin TÜİK verilerine yansımadığı göz önüne alındığında, psikolojik, ekonomik ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan istismar ve şiddeti içinde barındıran çocuk yaşta evliliklerin çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Çocuk yaşta yapılan evlilikler, kız çocuklarına henüz hazır olmadıkları ağır sorumluluklar yüklemekte, onların sağlığını tehlikeye atmakta, eğitimden ve kamusal alandan kopmalarına sebep olmaktadır.

Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı adli istatistiklere göre ise Türkiye’de 2019’da “cinsel dokunulmazlığa karşı suç” kapsamında 48 bin 44 dava açıldı. Bunların 22 bin 15’ini çocuklara yönelik cinsel istismar suçları oluşturdu. Yine Adalet Bakanlığı’nın istatistiklerine göre, 2012’de çocuğun cinsel istismarı davalarında suç sayısı 17 bin 589 iken, 2019’da bu sayı 22 bin 15’e çıktı.

Durum böyle iken, MEB ve YÖK’ün “toplumsal cinsiyet eşitliği” tutum belgesinden vazgeçmesi, MEB müfredatının toplumsal cinsiyet normlarını yaratmaya ve yeniden üretmeye katkıda bulunan yapısı, kadın ve çocuğu koruyan uluslararası sözleşmelerin uygulanmaması, iktidarın kadın kazanımlarını daraltan politikalarının birer sonucudur.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ortaöğretim Kurumları Düzenleme Yönetmeliğinin 21.  maddesinde; “Evli olanların kayıtları yapılmaz, öğrenci iken evlenenlerin okulla ilişiği kesilerek kayıtları e-okul üzerinden açık öğretim lisesine veya mesleki açık öğretim lisesine gönderilir.” denilerek çocuk evlilikleri olağan kabul edilmekte, ayrıca kız çocuklarının örgün eğitimden uzaklaştırılarak kamusal alandan dışlanmalarının önü açılmaktadır.

Bu karanlık tablonun bertaraf edilmesi için, kadını ve çocuğu koruyan uluslararası sözleşmeler derhal hayata geçirilmelidir. Risk altındaki kız çocuklarının belirlenmesi ve korunmaları için gereken erişim ve müdahalenin sağlanması kritik önemdedir. Eğitim Sen, demokratik, kamusal, bilimsel, anadilinde, parasız, laik ve cinsiyet eşitlikçi eğitim hakkı önündeki engellerin kaldırılması, çocukların hiçbir tehlike ve tehdide maruz kalmadan, gelecek kaygısı duymadan, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çocukluklarını yaşayabilmesi için yürüttüğü mücadeleye kararlılıkla devam edecektir.” denildi.