Bir Ramazan Bayramı’nı daha idrak ediyoruz. Ama ne bayram. Çocukluğumun samimi, dürüst. Tertemiz bayramlardan çok uzak…

Bir bayramı daha karşılıyoruz. Bu bayram da her bayram yaptığım gibi çocukluğuma döndüm.

54 yaşım bitti geldi 55… Hep aynı sitem.. Çocukluğumdan bu yana her bayram yine o klasik söz; '’ ah nerede o bayramlar, eski bayramlar ah. ‘’ çocukken hep o eski geçmiş bayramlara duyulan hasreti beynimde kurardım.. Şimdilerde yaşadığımız bayramlardan ne kadar daha güzelmiş ki çevremizdeki herkes hep o eski bayramları özlüyor diye düşünürdüm..

Bundan 35-40 yıl öncesindeki özlem duyulan o eski bayramlar... Son bayramlarla birlikte daha iyi anladım ki, bayramın gerçek sahibi olan çocukların bayramları yaşadığı zamanlar, bayramın en temiz, en tatlı ve de en güzel olduğu zamanlarmış oysa..

O zamanların güzel olmasının nedeni bayramlık çocuk olmalarıymış. Büyüklerimizin hasretle yad ettiği o geçmiş güzel bayramlar değil, o bayramların hissedildiği yıllar. Bunları düşününce küçüklüğümü özledim, insan özlüyor o zamanları. O tertemiz, saf, kişilerin ve kişiliklerin gerçek olduğu, harbi olduğu o yıllar özlediğimiz..

Küçükken babamın, ‘’ ah nerede o bayramlar, eski bayramlar ah. ‘' dediği zamanlardaki gibi bugün bende 'ah ah nerede o eski bayramlar ah' diye soruyorum kendime. Belki büyüdükçe da evlatlarım da özlemle yad edecektir, özleyecektir bugün yaşadıkları o güzel, masum bayramları..

Sahiden böyle mi oluyor? Aklımız, yaşımız, kendimiz benliğimiz büyüdükçe; içimiz, o temiz, saf ruhumuz mu küçülüyor ? Temiz ve saflık zedeleniyor. O temiz berraklık, bir anda burukluğa dönüşüyor. Vakit ilerledikçe, dedikodu gibi, yalan gibi, yıkıcı ve yakıcı alışkanlıklar ediniyoruz. Bunlar çok kötü ve çirkin alışkanlıklar.

Çocukluk ve gençlik yıllarımızdaki şaşkınlığımız, isteğimiz, merakımız zirvededir. Zamanla bu istekler elimizden ve o naif yüreğimizden alınır. Bunun yerine de çok ama çok derin bir yorgunluk verirler. Hemen söyleyelim: Vücut yorgunluğu geçer de ruh yorgunluğu kolaylıkla geçmez.

Bir söz var ‘’ İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez’’ diye. Bundan geriye ne kalır ? Dil ve gönül. Yani nedir bunlar sohbet ve sevgi. Bu saydığım 2 kelimeyi özetlersek ortaya ‘’ muhabbet ‘’ çıkar. Dikkat ediyor muyuz? O güzel muhabbet erbabı o bilgin ve olgun insanlar hızla bizi terk ediyor. Boşluğu reklamcılar, siyasetçiler, magazinciler ve tacirler dolduruyor. Kötünün iyiye verdiği dert ve keder artıyor. Dualar bile değişiyor: ‘’ Allah’ım, merhametsizleri bize musallat etme! '’

Barış Manço’nun dizeleri ne güzel; Şarkı zaten kendini anlatıyor: "Bugün bayram, erken kalkın çocuklar / Giyelim en güzel giysileri / Elimizde taze kır çiçekleri / Üzmeyelim bugün annemizi..."

"Bayram" denince aklıma iki şarkı gelir: Biri, hepimizin bildiği Barış Manço şarkısı, "Bugün Bayram". Duyduğumda çocuktum, bir bayram günü müydü bilmiyorum ama o buruk hissi çok iyi hatırlıyorum. Sevdiklerim yanımdaydı ve onları kaybetme duygusu bana uzaktı...

Dayımı, Anneannemi, dedemi, daha sonra babamı. Birçok sevdiğim, saydığım büyüğüm, arkadaşım, dostum…Babasız bir bayram… Şarkıyı daha iyi anladım. Sonra gidenler artmaya başladı. Bir gün, gidenler kervanına Barış Manço da katıldı. Öldüğünü öğrendiğim an aklıma gelen, bu şarkıydı: "Sen gittin gideli / İçimde öyle bir sızı var ki / Yalnız sen anlarsın // Sen şimdi uzakta / Cennette meleklerle / Bizi düşler, ağlarsın..."

Bayramdan söz eden diğer şarkı, Edip Akbayram'dan Güler Duman'a pek çok insanın seslendirdiği Âşık Mahzuni Şerif imzalı "Bugün Bizde Bayram Var"... Bu da bir yoksunluk şarkısı. Daha doğrusu, yoksulluk. İkinci dizesi, ilk dinleyişte komik gelir ama sonra çok can yakar: "Çünkü evde ayran var..." Daha sını anlatmayayım, bulun ve dinleyin. "Bayram" algısının bazen nasıl da farklı olduğunu anlatan şarkılardandır.

İki tane dedim ama akla gelen şarkı çok. İbo şarkısı "Balonlarım Vardı" mesela: "Benim balonlarım vardı / Onları kimler aldı / Mutlu bayramlar vardı / Kim bilir nerede kaldı..." İbo (İbrahim Tatlıses değil, birkaç yıl önce kaybettiğimiz "şişman" İbo) 1977'de "eski" bayramları hatırlıyor ve soruyor: "Bayramları bekler / Bayramları yaşardık / Bayramlar mı eskidi / Bizler mi yaşlandık?" Yıllar sonra karşılaşacağımız Murathan Mungan dizesindeki duygu da aynı: "Biz büyüdük ve kirlendi dünya..."

Bayramlık şarkılar, bayramlık türküler ya da bayramdan söz edenler kenarda dursun, başka bir yerden ilerleyeyim… Hep söylenir, “nerede o eski bayramlar” ve iç çekilir. Peki, ne vardı o eski bayramlarda? “Nerede” diye aradıklarımız, peşine düştüklerimiz, özlediklerimiz, tam olarak ne? Herkesin aklında bir "bayram” var elbette. Dünya kirlenirken temiz kalanın özlenmesi doğal. Temizlik biraz da hafızamızda: Hatıraların temiz kısımlarını kaydediyor, bizi üzenleri yok saymayı tercih ediyoruz. Bayramlar, en değerli hatıralarımız; bunun için özlüyoruz belki de. Sizi bilmem ama benim için öyle.

Aslında heyecanlı bir şeydi bayram... Birgün önceden yeni alınmış giysiler askıya asılır, ayakkabılar yatağın altına konar heyecanla sabahın olmasını beklerdik…

Bayramlıklarımızı alır, sıraya girer, büyüklerimizin ellerinden öperdik. Çocuktuk, mutluyduk. Ne zaman değişti, hangi ara "bayram"dan uzaklaştık, bilmiyorum. Bugün, öyle bir ayrımcılık var ki memlekette, neredeyse bayramı kutlayanlarla kutlamayanlar birbirine girecek! Oysa bayram birleştirir. Bunun için bayramdır. İki bayram var. Bugün, ilkini "kutlayan" kesim, "oruç tutmadın, ne hakkın var bayram kutlamaya" diyor ya da tersi, ikinciyi kutlamayan “hayvanlara yazık değil mi” diyerek giriyor lafa...

İlk bayramın adı bile ayrıştırıcı: "Ramazan bayramı" diyenlerle "şeker bayramı" diyenler kapışıyor artık. Sınırlar belli, bir araya gelmek mümkün değil.

Birleştirici dedim ya, bayramın asıl eğlencesi, bayram yeri... Bir dönem öyleydi en azından.

" Zenginlerin zenginlere iftar yemeği verdiği, fakirlere de sadaka dağıtılır gibi ve göstere göstere yemek dağıtıldığı şu günlerde, böylesi şeyleri duymak, insana iyi geliyor ama bugün vardığımız nokta, can yakıyor.

Yakın zamanda, bir zatı m uhteremlerden biri, dağıttığı yardımlrla poz vermiş, çok tepki alınca "mecburen" özür dilemişti.

Böyle günlerdeyiz. Geriye bakıp "eski" bayramları özlememek mümkün değil.

Bugün, insanların orucu sorgulanıyor, oruç tutmayanlar neredeyse linç ediliyor. O dönemde “oruçlu musun?” sorusuna verilen cevap şu: “Allah bilsin.” Bu kadar basit.

Kurban mevzusunda da durum aynı: Kesen gizli kesiyor, dağıttıklarını “çaktırmadan” dağıtıyor. Şimdiyse insanlar dağıttıkları kurbanlarla övünüyor.

Hatıralar… hatıralar, tertemiz, güzel bayramlarım benim…

Çok hatıram var. Abimle harçlıkları aldıktan sonra harcamak üzere bakkal Mamet emminin patlayıcı tezgahına üşüşmemiz.

Tek bir hatıram var aklımda kalan, Üstünde bin bir çeşit patlayıcıların, küçük torpillerin, roketleri, kız kaçıranların ve onları daha iyi ve daha havalı patlatacak oyuncakların bulunduğu tezgahtan tabii ki bende yararlanmış olmalıydım..

Bayram demek benim için patlayıcı demekti. Özellikle mahallenin erkek çocukları bakkal amcadan alınan bu şeyleri patlata patlata eğlenirdi. Büyüklerimizin endişeli bakışları, yasaklamaları tabii ki işe yaramaz, mahallenin çocuklarının gittikçe dozunu artırdıkları büyük bir heyecanla torpilleri patlatırdı. Tabii ki maytaplar gözlere kaçar, tele ikili üçlü takılmış torpiller elde patlar, kız kaçıran (evet adı böyle olan bir nevi patlayıcı vardı) kuru otları tutuşturup mahalleyi büyük bir heyecana boğar… Sonu kesinlikle hüsranla biten bu eğlence tarzı bitti, şimdilerde artık böyle şeyler yok, ya da ben görmüyorum.

Park, lunapark, panayırlar kurulurdu.

Benim zamanımda mahalle mahalle şeker toplamak vardı. O da bitti neden mi, korkuttuk çünkü onları. İnsanlığımız ölmüşmüydü yoksa? Evet, haklıydı küçüklerimiz, insanlık / insanlığımız ölmüştü. İnsanlık ne zaman mı ölmüştü?

Kadın, çocuk cinayetleri… Cinsi sapıklar, pedofoli alçaklar… Bayramlık günde yazıp sizleri üzmeyeyim. Böyle insanlarla aynı dünyada nefes alıyoruz. Kanunları daha da ağırlaştırmaz isek bayramlarda şeker toplayanlar çocukları göremeyiz.

Şimdi sizler söyleyin Allah aşkına böyle bir ortamda nasıl bayram mutluluk ve sevinç ile kutlanır? Ben bilmediğim, tanımadığım halde oyunlar oynadığım, çikolatalar, şekerler verdiğim, ellerini tutup, yüzlerine bakıp cenneti gördüğüm, çekinmeden, korkmadan yanaklarını sıkabildiğim, çocukların olduğu bayramlar istiyorum.

Galiba bu istediğim şeyler çok zor..

Geçmiş bayramlar büyüklerimizin değil yaşlılarımızın ve çocuklarımızın bayramıydı. Mahallelerde koşturan, verilen harçlıklarla ve yeni elbiselerle şımartılan küçükler ile herkesin evinde toplanıp şereflendirdiği ve mutlu ettiği yaşlılar.. En çok onlar mı sevinirdi bilemiyorum..

Küçüklüğümün geçtiği o güzel yerleri Ramazan ayında gezdim. Üstünden çok zaman geçmiş. Hatıralar canlandı beynimde…Hey gidi ne güzel günlerdi… Babamla geçirdiğim o güzel gğnler, bayramlar… Her şey ama her şey değişmiş: İnsanlar, mahalleler, sokaklar. Evler gitmiş, yerine betonarme binalar gelmiş. İkisi aynı midir? Hep beraber düşünelim.

Hatıralar çok uzaklaşmış. Tek tanıdığım, etraftaki ağaçlar, o ağaçlarda '’ ah nerede o bayramlar, eski bayramlar ah. ‘' diye iç geçirirken, bense o eski zamanları arıyorum, soruyorum.

Sadece tipimizi değil, dünyayı bile değiştiren yeni elbiseler, giysiler. Bir büyüğün yanına heyecanla ve umutla yaklaşmak.

İnsan münasebetlerinin gerçek oluşu. Şimdi biz buna 'ilişki' diyoruz. İşlerimiz ve ilişkilerimiz. Sokakların sevimliliği. Evlerin sevecenliği. Büyüklerimize ve devletimize duyulan güven.

Birde tebrik kartı olayımız vardı. PTT binasının yanında karpostal satan tablalardan tebrik kartı almamız hala hatıralarımda.

Bayramların gelmesine yakın zamanlarda Gaziantep’in en büyük meydanında kartpostalcılarla dolardı.

Şehir resimlerinin, doğanın güzel manzaralarının, sevinçli aile tablolarının, sanatçı ve aktör resimlerinin ya da sevimli güzel şeylerin yer aldığı kartpostallar satın alınıp uzaklardaki arkadaşlara ve yakınlara bayram tebriği şeklinde yollardık.

Bayramlar günleri, eskiden eşin dostun ve akrabaların bir birleriyle buluştuğu, hasretliklerin giderildiği, kırgınlıkların, küskünlüklerin dostluğa dönüştüğü, karşılıklı sevgi bağlarının pe-kiştiği, yemeklerin tatlıların ikram edildiği özel günlerdir.

Bir de uzaktaki sevdiklerimizin bayramlarını kutlamak için kırtasiyecilerden özene bezene aldığımız bayram tebriki kartları da unutuldu gitti. Bir nostalji gibi anılarda kaldı. Şimdi cep telefonu mesajlarıyla internet mailleriyle bayram kutlamak alışkanlığı moda oldu.

Öncelikle bayram tebrik kartı yollanacak kişilerin listesi titizlikle hazırlanırdı ve uygun zarfıyla birlikte satılan bu kartpostalların arkasına özenle ve güzel bir şekilde, dilekler aktarılırdı.

Bu tebrik kartı işi, 90’lara hatta benim hatırladığım 2000’lere kadar ilerledi az da olsa, ama internetle birlikte birden bire kayboldu.

Şimdi SMS var, telefon mesajı var. Bir telefon açıp sevdiğimizin, büyüğümüzün sesini duymaya bile bize zahmet oluyor.

Büyüklerimizin mezar ziyaretlerine giderdik. Şimdi akıllı telefonla mezarlığa canlı bağlanıp ölümüze Fatiha okuyoruz…

Toplu mesajlar, duygusuz yazılan o 200 karakterler. Her şeyimiz sanal, samiyetsiz, duygusuz.

Bayramlar, güzellik ve naiflik günüdür. Kayıp ettiğimiz bir takım şeyleri kazanmanın en güzel ve en uygun zamanıdır.

Örneğin, kırdığımız bir kalbi. Kendimize küstürdüğümüz bir dostu.

Bayramlarda, İlahî bir esinlenme olarak, dilimiz yumuşar, gönlümüz çözülür.

Bayram nedir siz bilir misiniz ?

Kültürümüzün en güzel geleneği bayram ziyaretlerinde konuklara ikram edilen bol köpüklü Türk kahvesini, keyifle yudumlarken doyumsuz sohbetlerimizle kalpten kalbe sımsıcak dostlukların köprülerini kurarız.

Kısık ateşte cezveyle pişirilen Türk kahvesi, eşsiz tadı ve koku-suyla dost meclislerinde höpürdetilerek içilirken yâd edilen hatıraların kapısını açılır ve her yudumunda unutulmuş geçmişlerin özlemiyle titrer yüreğimiz.

Kahve fincanımızın dibinde mahzun bir sevgili gibi karalara bürünmüş telvesinin gizemli çizgilerinde gizlenmiş kader denilen hayat çizgimiz, dost meclisindeki bir bilgenin yüreğinden dile gelir söz olur akar gider gönlümüze.

Daha önemlisi eski bayram yerlerinde salıncaklara, atlıkarıncalara binmemiş, bayram harçlığı ile keten helva, elmalı şeker, halka tatlısı almamış, dizüstü bilgisayarından akıllı cep telefonundan gün boyu gözünü ayırmayan günümüz çocukları için üzülmemek elde değil ne yazık ki.

‘’Bayramınız eski bayramlar tadında olsun…Samimi ve tertemiz…Cümleten iyi bayramlar...