Dünyanın her yerinde futbol oynanır oynanmasına ama her bölgenin futbol kültürü, tadı ve uyandırdığı his farklıdır. Brezilya’da Pele’nin verdiği tad ile Hollanda’da Van Basten’in, İtalya’da Dino Zoff ile Kolombiya’da Rene Hugaita’nın bizlerde bıraktığı tad bile farklı. Bu isimler Oliver Kahn, Taffarel, Maradona, Figo, Baggio diye uzar gider. 

Avrupa futbolunun özellikle son 10 yılda iyice kendisini hissettirdiği ve olumlu anlamda  ayrıştığı sanırım genel olarak otoriteler tarafından kabul görülüyor ki bende öyle düşünüyorum. 

Özellikle 29 Mayıs 1985’de Bürüksel’de Liverpol ile Juventus arasında oynanacak maçta Liverpolluların İtalyanlara saldırması sonucu çöken stad duvarı ile beraber 38 italyan, 1 belçikalının ölmesi sonucu Avrupa Futbol Federasyonları Birliği Liverpol’a 1 yıl avrupa kupalarından men cezası vermişken dönemin başbakanı Margaret Thatcher “bu insanlık dışı davrananlara cezasını ben vereceğim” demiş ve ülke futbolunu 5 yıl süre ile avrupa kupalarına kapamıştır. Hatta daha ileriye giderek Liverpol’un Avrupa kupalarından süresiz men edilmesini istese de UEFA bu süreyi 5 yıl olarak değerlendirmiştir. 

Heysel faciası ile bu noktada avrupa futbolu özellikle de İngiltere futbolu için dönüm noktası olmuştur. Kendine bile bu kadar acımasız ama bir o kadar dürüst olan bir duruşun sonucu elbette ki olumlu olacaktı, nitekim gelinen noktada avrupa futbolu dünya futbolu içinde önemli bir izlenme oranına sahip olmasının tesadüf olmadığının göstergesi olsa gerek. 

Peki bizim futbolumuz avrupa futbolunun neresinde?

Kabul edelim konum olarak avrupa kıtasına bağlantımızın olmasının avantajlarını yaşıyoruz. Nasıl mı? Şampiyonlar ligine ve Avrupa ligine katılarak. Yoksa futbolumuzun avrupa futboluna çok ayak uydurduğunu söyleyemeyiz. Para harcama kısmında oldukça bonkör, başarı kısmında ise bir hayli eksiğiz malesef. 

Fakat bu söylediğim şeyler bizim ligimizin tamamen olumsuzluklarla dolu olduğunu düşündürmesin size. Süper lig olmayınca nasılda bir yanımız eksik, değil mi? En başta dedim ya bizimde kendimize has bir tadımız kendimize has kültürümüz var. İzlemek için bir çok nedenimiz var. Herşeyden önce artık lig başladığında üç büyüklerden biri şampiyon olur nasılsa, anadolu maçlarında üç büyükler galip gelir nasılsa düşüncesi yok. Bu gizem bile futbolun, süper ligin bizi içine çekmesinin nedeni olmaya yeter. 

Gizem iyidir, dinç tutar insanı…