Dün gece bitirdiğim L.N.Tolstoy’un 'İnsan Neyle Yaşar' kitabının bir bölümünde beni etkileyen bir hikayeyi sizinle paylaşmak istedim.

Tanrı, cennette melek olan Mihail’i bir kadının ruhunu almaya yollamıştı, Mihail yeryüzüne indiğinde annelerinin yanında debelenen ikiz kız bebek doğurmuş olan hasta bir kadının uzanıp yattığını ve kadıncağızın zar zor bebeklerine memesini uzatmaya çalıştığını ancak uzatamadığını görmüştür. Kadın, Mihail’i farkedince Tanrının kendisinin ruhunu almak için Mihail’i gönderdiğini hemen anlamış ve ağlayıp yalvarmaya başlamıştır. “ Tanrının meleği kocamı yeni gömdüler ağaç altında kaldı ne öksüzlerimi büyütecek kardeşim ne teyzem ne de anam var alma canımı izin ver çocuklarımı besleyip büyüteyim kendi ayakları üstünde durduklarını göreyim çocuklar ana babasız yaşayamaz” diyerek yalvarmaya başlamıştır. Mihail bunun üzerine kadına acımış ve çocuklardan birini tutup kadının göğsüne doğru yanaştırmış diğerini ise kadının kucağına vermiş ve göğe doğru yükselmiştir.

Mihail Tanrı’nın karşısına çıktığında Tanrıya; “Lohusanın ruhunu alamadım babayı bir ağaç ezmiş, anne ikiz doğurmuş ruhunu teslim etmemek için yalvarıp yakarıyordu. Ben bu kadının ruhunu alamadım.” demiş. Tanrı da Mihail’e; “Git kadının ruhunu al sonra da şu üç kelamımı öğren İnsan da Ne Var ? İnsana Ne Verilmemiştir? İnsan Neyle Yaşar? Bunları öğrenince yine göğe döneceksin.

Mihail yeryüzüne inerek lohusa kadının ruhunu aldıktan sonra kadının cansız vücudu yatağa düştü, kızlardan birinin ayağını ezdi. Mihail ise köyün üzerine yükselerek kadının ruhunu Tanrıya ulaştıracaktı ki bir rüzgar Mihail’in kanatlarını kopardı. Kadının ruhu tek başına Tanrıya ulaştı, Mihail ise çırılçıplak bir şekilde yolun kenarında buldu kendini. Tanrının, sözünü dinlemediği için kendisini cezalandırdığını işte o an anladı.

Ekmeğin pahalı, emeğin ucuz olduğu bir dönemde evine bir kap yemek götürmeye çalışan ve ayakkabıcılıkla uğraşan Semyon, sabah saatlerinde evinden, iki yıldır biriktirdiği para ile kendisine bir gocuk dikebilmek için koyun postu almak üzere evinden çıkmış ancak ne var ki parası yetmemiştir. Dalgın bir şekilde yolda yürürken; Mihail ile karşılaşmış ve ona yardım edip etmeme konusunda biraz tedirginlik yaşamıştır. Hem gece saati hem de çıplak bir adam ya kötü biri ise? diye düşünerek Mihail’e hiç bakmadan ilerlemiş ne var ki vicdanı el vermeden Mihail’in yanına giderek ona kıyafetlerini vermiş ve Mihail’in karnını doyurmak için o gece evine götürmüştür.

Eve gittiklerinde Semyon’un karısı bu duruma sinirlenerek; zaten yarına yiyecek ekmeğimiz yok bir de bu evsiz adamı mı eve getirdin diye terslemiş ancak Semyon karısına karşı “Günah! Ölümlü dünya, sen inançlı kadınsın ne olur Tanrı aşkına ona kötü davranma diye yalvarmıştır. Bunun üzerine, Semyon’un eşi Mihail’e son kalan ekmek parçasını vererek, karnını doyurmuş ve ona acımıştır. Mihail ise ilk kez orada gülümsemiştir.

Semyon yıllar geçtikçe ayakkabıcılığa dair bildiği tüm işleri Mihail’e anlatmış ve boynuz kulağı geçerek Mihail ayakkabıcılıkta ustalaşmış ve tüm kasabada tanınan bir ayakkabıcı olmuştur. Bir gün, çok küstah ve zengin bir iş adamı, çok kaliteli bir deri getirerek, bu deriden ayağıma göre bir çizme dikeceksiniz ancak bu çizmeyi bir yıl boyunca hiç çatlamadan ve yırtılmadan giyeceğim. Yapabileceksen alın malımı yapamayacaksanız da o Alman malı tam yirmi ruble ellemeyin malıma” diye küstah bir tavır sergilemiştir. Semyon korkarak almayalım dercesine Mihail’e bakmış ancak Mihail alalım bu işi der gibi kafası ile Semyon’u onaylamıştır. Mihail deriyi alarak hemen kesmeye başlamış ancak adamın istediği gibi bir çizme değil de terlik dikmeye başlamıştır. Semyon, durumu fark edince kızarak ne yapıyorsun sen terlik değil çizme dikeceksin, ziyan oldu bütün deri diyerek oflanıp poflanmaya başlarken; telaşlı bir şekilde dükkana az önce gelen iş adamının uşağı girmiş ve “birkaç saat önce beyim size bir çizme ısmarlamıştı; ancak beyim sizin yanınızdan ayrılınca eve bile varamadan, arabada öldü, artık çizme gerekli değil siz ölüye giydirmek üzere çabucak bir terlik dikiverin “ demiştir. Bunun üzerine Mihail ikinci kez gülümsedi.

Yıllar böyle geçip giderken; dükkanda çalıştıkları bir gün Mihail birden elinde bulunan tüm işi acele bir şekilde bırakarak pencereye doğru dönmüş ve dışarıdan gelen birilerine bakmaya başlamıştır. Yıllarca sokağa bile bakmayan Mihail’in bu tavırları Semyon’nun dikkatini çekmiş ve Semyon da pencereye doğru yöneldiğinde; genç ve güzel bir kadının iki kız çocuğu ile birlikte dükkana doğru yanaştığını görmüştür. Kızların birbirlerinden ayırt edilemeyecek derecede benzediğini, ancak kızlardan birinin ayağının topal olduğunu farketmiştir.

Kadın dükkana girerek “ Merhaba kızlarıma deri ayakkabı diktirmek istiyorum diyerek Mihail’e yöneldi. Mihail ise donmuş bir şekilde kızlara bakıyor ve kızları inceliyordu. Kızlar güzel giyimli tombul yanaklı ve güzel kürkleri ve şalları olan kızlardı. Semyon ise Mihailin kızları incelmesine bir tülü anlam veremeden hemen kızların ayaklarının ölçülerini almaya başlamıştır. Semyon, topal olan kızın ayağını fark edince nasıl topal kaldı diye sordu. Kadın ise “ Anneleri doğumdan birkaç saat sonra öldü, öldüğü anda kızlardan birinin ayağına düştü ve ezdi. Ben gerçek anneleri değilim onlar benim evlatlıklarım” diye cevapladı. Bu kez Semyon kadına dönerek “ öz çocukların değil ama nasıl da esirgiyorsun onları” diye soruverdi. Kadın ise “ nasıl esirgemem onları onlar benim çocuklarım ikisini de ben emzirip büyüttüm .Benim bir çocuğum vardı ama Tanrı onu aldı ben ise bu evlatları onun yerine koydum inanın öz evladımı bile bu kadar sevmiyordum dedi.” Mihail, yıllar önce canını almaması için kendisine yalvaran kadının kızları olduğunu hemen anladı ve Mihail üçüncü kez gülümsedi.

Mihail, artık Tanrı’nın kendisini cezalandırıp yeryüzüne gönderirken sorduğu sorularının tüm cevabına ulaşmıştı. İnsan da Ne Var ?İnsana Ne Verilmemiştir? İnsan Neyle Yaşar?

İşte Mihail ilk kez Semyon’un karısı kendisine bir parça yemek verirken gülümsemişti. İnsanda Ne Var sorusunun cevabına o an ulaşmıştı. İnsanda Tanrı İnancı ile yaşamak var.

Mihail ikinci kez zengin ve küstah iş adamının bir yıl boyunca hiç yırtılmadan giyebilme hesabı yaptığı ancak birkaç saat içinde ölümünün gerçekleştiğinde gülümsemişti. Adam bir yılın hesabını yapıyor ancak akşama kalmadan öleceğini bilmiyordu. İnsana Ne Verilmemiştir sorusunun cevabına da o an ulaşmıştı.

Ve artık son kalan sorusunun cevabına ise yıllar önce canını aldığı ikiz kız bebek doğurmuş hasta bir kadının çocuklarının başka bir anne tarafından öz evlatları gibi karşılıksız sevildiğini görünce gülümsemişti. Bu da İnsan Neyle Yaşar sorusunun cevabı idi. İnsan sevgi ile yaşar.

Tüm bu sorularına ulaşan Mihail, artık Tanrı huzuruna çıkmak için hazırdı. Beyaz bir ışık içinde göğe yükseldi….

Av. Çılga Kumsal Şahin