Dün ‘’ köpek’’ dediğine, bugün
‘’Öpek’’ diyen, tedavisi zor
bir hastalıktır, YALAKALIK.

Tuncel Kurtiz

Bugünkü yazımda sizlere yalakalık üzerine bir derleme yapmak istedim. Bilin bakalım sizlere kimleri tarif edeceğim? Aslında etrafımızda o kadar çok yalaka var ki, bu şablon tüm yalakalık yapanlara uyacak sanırım. Bazen bakıyorum etrafıma soruyorum dostlarıma ne yalaka millet olduk diye.

Bu yalakalığın okulu mektebi falan yok sanırım diyorum dostlara, okulu da mektebi de insanın kendi karakteri olmalı diyorum. Herkesin yapabileceği öğrenebileceği bir şey de değil sanırım bu yalakalık. Çünkü yalakalığın medresesi de yok mektebi de, öğretmeni de yoktur, öğreteni de. Bu yalakalık sanatının sahiplerinin ar damarları çatlak, karakterleri de bozuk olmalı. İnsanoğlu Allah’a olan kulluk karakterini yitirince ortaya yalakalık karakteri çıkıyor demek ki. Yalakalık insanın şahsiyetini karakterini eline alıyor sanırım. Yalaklarda onur, İzzet, şeref, karakter yok, omurga hiç yok, şahsiyet, güven hiç arama. Yüzüne tükürene yağmur yağıyor diye şemsiyesini tutarlar. Bunlar güneşin döndüğü her yöne döne bilecek karakterle kuşatmışlar kendilerini…

Şimdi bu yalakalık yazısısı nereden çıktı diyeceksiniz! Yıllardır gazetecilik mesleğinin içinde olursanın etrafınızda çokca görüp tanımanızda normal!

AA’da muhabirlik ardından 12 yıl süren bölge müdürlüğü görevi. Tam 34 yıllık gazetecilik deneyimime dayanıyor tabii ki. Bundan daha sağlam kaynak olabilir mi?

Bu konuyu ele alınca aklıma hemen büyük bir düşünürün sözleri geldi:

Paris’te 1689-1755 yılları arasında yaşayan, yirmi yıl uğraşıp “Kanunların ruhu” isimli kitabı yazan, büyük düşünür Montesquieu ne demiş?

“Bir ülkede yalakalığın getirisi dürüstlüğün getirisinden fazla ise o ülke batar.”

“Batar diyor”. Çünkü yalakalık hataları örter, onların tartışılmasını engeller ve tekrarına neden olur. Oluşan maddi ve manevi zararlar sosyal dengeleri bozar, idari sistemi yıpratır, ülkeyi batışa doğru götürür.

Ülkemizde, bu berbat deyim “yalakalığın” getirisi ne yazık ki birçok alanda dürüstlüğün getirisinden her zaman fazladır. Bunun ana nedeni “liyakata” önem verilmemesidir. Çünkü bir toplumda liyakatın önemi azaldıkça yalakalık artmakta ve böylece toplum için çok tehlikeli kısır bir döngü oluşmaktadır.

Avrupa ülkelerinde herhangi bir çalışma ortamında, kişinin yetki sahibi olması veya belli bir konuma gelmesi ancak açık ve net olarak yazılmış kanun ve yönetmeliklere uyumla mümkündür. Bu durumda yalakalık yapmanın faydası, yani getirisi yoktur.

“Yalakalık” kişilik kaybına neden olan psikolojik yapıda bir hastalıktır.

Bu hastalık sigara içme alışkanlığı gibidir. Hani bu alışkanlığı olanın “bugün sigara içmeyeyim” kararı alması ve bunu uygulaması ne kadar imkansız ise bu hastalığı kapmış olanın yalakalık yapmaması da o kadar ihtimal dışıdır. Hastalığın gereği olan sözler ağızdan otomatik olarak çıkar.

Sadece söz yetmez; hastalığın başka belirtileri olan çok abartılı davranışlar otomatik olarak uygulanır. El pençe durmak gibi…

Yalakalık en yoğun şekilde, bilgisi ve temsil kabiliyeti, getirildiği makam için yeterli olmadığı halde bu hastalığın getirisi yoluyla bunu sağlamış kişiye yapılır. Çünkü o kişi yağcılığın normal ve gerekli olduğunu kabullenmiştir. Kendisine uygulamayan kötü kişidir !..

Avuç içlerini ovuştururken faltaşı gibi açılmış gözleriyle, sırıtarak ‘’bu iş tamam’’ mesajını vermeye çalışan her dönemin adamı olmaya soyunmuş, rüzgar nerden esiyorsa fırıldak misali yönünü oraya çeviren, kendince iş bitirdiğini sanan tipler çevremizde topaç gibi dönüp dururlar. İnsanlıktan nasibini alamamış bu zatı muhteremler, ülkemizin en karlı ama bir o kadar da zor mesleklerinden biri olan YALAKALIK mesleğini icra ederler.

Kuyruklu Şiir

Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.

Ama seninki de kolay değil kardeşim;
Kolay değil hani,
Böyle kuyruk sallamak tanrının günü.

Cevap
(Ciğercinin kedisinden sokak kedisine),

Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek ki bütün binaları yakan sensin.
İstanbul’dakileri sen,
Ankara’dakileri sen…

Sen ne domuzsun, sen!

Orhan Veli Kanık

Yalakalığın en kolay hali sabah-akşam kuyruk sallamaktır. Ciğercinin kedisinde olduğu gibi… Eğer tercihin kuyruk sallamayan sokak kedisi gibi olurda; doğrunun ve haklının yanında, haksızın karşısında elde pankart meydanlara çıkarsan vay haline.

En Kolay Yalakalık Siyasi Yalakalıktır

Yalan makinesine bağlasan makineyi devre dışı bırakacak kadar taraf olduğun siyasi partinin liderine inanırsın, her durumda onu destekler, ona salya sümük yağcılık yaparsın. Kimse sana laf söyleyemez. O partinin sözü geçen bir militanı olup, çıkarsın.

Siyasetçinin karşısında el pençe divan durup, ardından bi kamyon laf söyleyen aşağılık tiplerdir. Hele söz sahibi, etkin bir siyasetçi ise soytarıları aratacak takla atarlar.

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DALKAVUKLAR, YALAKALAR

Bugünün yalakaları gün yüzüne çıktıkça, dünün saray soytarılarını arar olduk. Eskinin soytarıları eğlence ağırlıklı, günümüzdekiler ise daha tehlikeli toplumsal yaşama ve devlet yönetime zarar veriyor. Yalakaların, dalkavukların, uşakların, yağdanlıkların, soytarıların, kemik yalayıcıların entel-dantel geçinen liboş takımının sayılarında artış var. Ne hikmetse!...

Osmanlı, döneminde saraylarda kadrolu (maaşlı) soytarılar vardı. Görevleri, hoş şeyler söyleyip, padişahları eğlendirmekti. Padişahlara sürekli aşırı saygı gösterirler; yalakalık, yağcılık yapıp, şaklabanlık edip yaltaklanırlardı.

Tarihin her döneminde egemen güçlere, siyasi iktidarlara yalakalık ederek geçinen yalaka liboşlar mevcuttur. Günümüz yalakaları siyaset ve devlet yönetiminde yükselme, iş yaşamında ise rant sağlama aracına dönüştü.
Bu hastalığın en son derecesi - tabirim için affınızı dilerim - “aşağılık kişi” durumuna düşüştür. Kişilik tamamen kaybolmuştur. Böyle kişiler “yağcılık” yaptığı kişinin her söylediğini peşinen doğru kabul eder, onun önüne uzattığı her kağıdı imzalar. O kağıtta yazılanların gerçek dışı olmasının, başka kişilere ve çalıştığı kuruma zarar vermesinin hiç önemi yoktur.

İşin en garip tarafı “yalakalığın” en uç noktasına erişmiş olanların bile bu sosyal hastalığın temsilcisi olduklarının kimse tarafından fark edilmediğini zannetmeleridir.

Dünyada ve ilimizde yalakaların sırtı hiçbir zaman yere gelmemiştir. İnsanlığın var oluşundan bu güne kadar müşterisi hep var olan bir meslek yalakalık.

Altın gibidir, lüks ambalajlı hediye paketi gibidir, alıcısını sevindirir. Ama yinede Allah kimseyi bu sanat erbabının yanına düşürmesin derim. İnsanlarımızın çok az bir bölümü ne kadar dürüst ve doğal olursa olsun toplumumuzda oldukça rağbet gören ve pirim yapan insan tipleri ne yazık ki yine bu yalaka insanlardır. Bakın etrafınıza, devlet dairelerine, özel sektörlere, işini en iyi yürüten onlar. Köşe başlarını tutmasalar bile tutanlara en yakın olanlar onlar, her dönemde rüzgârın estiği, güneşin açtığı yönden hiç taviz vermeden ayrılmayan ve yıldızları hiç sönmeyenler onlardır. Kısaca işlerini bilip yürütenler hep onlardır.

Tıkamışlar bu yalaka takımı dürüst, işi bilen, çalışkan ve hak eden insanların önünü. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, ahlak ve karakter olarak düzgün olan insanların hiç değeri yok bu sistemlerde ve düzenlerde. İşini dürüst yapan, adam gibi dimdik duran, kimseye eyvallah etmeyen, ona buna yağ çekmeyen, haysiyetinden, şerefinden, ilkelerinden, prensiplerinden taviz vermeyen onurlu ve gururlu insanların, ağızlarında kuş tutsalar bile bu sistemlerde esameleri dahi okunmuyor. Siyasetin içinde öyle, iş dünyasında öyle, bürokraside öyle, basınımızda öyle. İlla birilerine yağ çekip yalakalık yapacaksınız. El, etek öpeceksiniz, en erdemli yaşam tarzlarınızdan taviz vereceksiniz ve makam sahibi olacaksınız, işinizi yürüteceksiniz.

Peki nerede onurlu, erdemli yaşam, nerede haysiyet, şeref ve ahlak. Maalesef adamlık kalmadı hepsi isteğinin yerine gelmesi uğruna, makam uğruna uçtu veya yandı bitti kül oldu.
Gözünüzü açıp çevrenize dikkatlice baktığınızda dünün farklı fikirlerine mensup, mücahitleri, ülkücüleri, Kürtleri, solcuları günümüzde güçle nasıl değiştiklerini yalakalıklaştıklarını görürsüsünüz.

Ne yalan söyleyeyim bu tip insanlar yürüyüşünden, giyiminden, konuşmasından ve hareketlerinden kendilerini tanırsınız. İnsanın doğasında mıdır nedir, acaba gerçekten yalan olduğunu bile, bile yağ çekilmesinden mi hoşlanıyorlar? Onlar hoşlana dursun yalakalıkları kendilerinin olsun!
O yalakalar bizden uzak dursun. Her ne kadar bulaşıcı olmasa da, bizi de yanlarında görenler “yalaka” sanabilir.

Bu hastalığa yakalanmış olanlara acil şifalar diliyorum. Kendileri için ve ülke için…