Bugünkü yazımda Türkiye’de uzun zamandır çokça tartışılan bir konuya değineceğim!

Siyasilerin birbirlerine karşı ifadeleri ağır bir eleştiri midir yoksa kişilik haklarına bir saldırı mıdır? Siyasetçi buna katlanmak zorunda mıdır?

Politikacıların eleştiriye tahammül alanının geniş olması gerekiyor mu?

Son haftalarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında başlayan ağır eleştiriler, hakaretler ve sonrasında karşılıklı açılan tazminat davalarını biliyorsunuz!

Karşılıklı açılan tazminat davalarıyla ilgili basına yansıyan haberlere göre;

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na partisinin TBMM'deki grup toplantısında yaptığı konuşma nedeniyle 500 bin liralık manevi tazminat davası açtı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Sözde Cumhurbaşkanı’’ ifadesi nedeniyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında 1 milyon liralık manevi tazminat davası açtı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gara şehitleri ile ilgili sorduğu sorulara "hakaret" içerikli karşılık verdiği gerekçesiyle Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında tazminat davası açtı.

Erdoğan, Gara operasyonu ile ilgili kendisine 5 soru soran ve "Operasyonun sorumlusu Erdoğan'dır" diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na 500 bin TL’lik tazminat davası açtı.

Kılıçdaroğlu ise hakaret ettiği iddiasıyla Erdoğan'a 5 kuruşluk tazminat davası açtı.

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı yeminine hiçbir biçimde bağlı kalmadığını savunduğu Erdoğan’ın Açılım Süreci, Oslo görüşmeleri, PKK ve FETÖ ile ilgili açıklamalarını da ayrı dosyalar halinde mahkemeye kanıt olarak sundu.

CHP Olay yaratacak bir paylaşımda bulundu.

Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın avukatının 500 bin TL'lik tazminat davası açacaklarını duyurmasının ardından Cumhuriyet Halk Partisi’nin ( CHP) sosyal medya hesabından bu kararla ilgili açıklama yapıldı.

Paylaşımda, "Sizlerin de yardımıyla damadı bulduk... Avukatının açıklamasından, damadın sağ salim evinde olduğunu; Merkez Bankası’ndan "buhar olan" 128 milyar dolar yetmezmiş gibi Partimizin de 500 bin TL'sine talip olduklarını öğrendik. Yarın saat 13.00'te, "Damadı kim saklıyor?" diyeceğiz." ifadeleri kullanıldı.

Demirtaş'ın kendisine 'terörist' diyen Erdoğan hakkında tazminat davası açılması için yaptığı başvuruya Erdoğan'ın avukatları mahkemeye sundukları dilekçeyle yanıt verdi.
Demirtaş'ın talep ettiği tazminatın 'haksız zenginleşmeye neden olacağını savunan avukatlar, şöyle dedi: "Siyaset adamlarına yönelen eleştiride kullanılan ifadelerin ağır, şok edici, rahatsız edici olabileceği AYM bireysel başvuru kararları ve AİHM’nin ilke kararları ile sabittir."
AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) eski Türk yargıç Prof. Işıl Karakaş, geçenlerde İstanbul’da katıldığı “İfade ve Basın Özgürlüğü” panelindeki konuşmasında, konuyu bir ara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazeteciler aleyhine açtığı hakaret davalarına getirdi ve şöyle dedi:

“Sayın Başbakan çok hassas bu konuda. Ancak davayı açınca ne olduğunu gördük. AİHM, (verilen mahkûmiyeti) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi çerçevesinde iptal etti...”

YERLEŞİK İÇTİHAT VAR 

Prof. Karakaş’ın kastettiği AİHM’nin verdiği ünlü Erbil Tuşalp/Türkiye kararıydı. Tuşalp’in Birgün gazetesinde kaleme aldığı iki ayrı eleştiri yazısı üzerine Erdoğan’ın kendisini mahkemeye vermesi ilginç bir süreç izlemişti. Mahkeme Tuşalp’i toplam 10 bin lira tazminat ödemeye mahkûm etmiş, Yargıtay bu cezaları onamış, ancak mahkûmiyet kararları AİHM’den dönmüştü.

AİHM, verdiği kararda “kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel şahıslarla kıyaslandığında siyasiler açısından daha geniş olduğu” yolundaki içtihadını hatırlatmıştı.

Prof. Karakaş, “Mahkemenin bu konuda yerleşik bir içtihadı var” diyerek, bunun değişmesinin söz konusu olmadığını kayda geçirdi ve ekledi: “Politikacıların eleştiriye tahammül alanının geniş olması gerekiyor...”

Kuşkusuz, AİHM’nin bu esnek içtihadının Erdoğan’ın “Ne tür hakaretler var. Yargıda da ‘ağır eleştiri’ diye bir şey uyduruldu, ‘ağır eleştiri’ye sokulmaya başlandı. ‘Bunlar ağır eleştiriye girer, siz siyasetçisiniz, buna katlanacaksınız’. Bu karar millet adına veriliyor. O da enteresan” şeklindeki bakışıyla örtüştüğü söylenemez. (25/7/2012 )

Bu aralar malumunuz siyasilere ağır eleştirinin sınırları tartışılıyor.

Oysa ki; bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin görüşü tartışmalara son verecek nitelikte ve oldukça net.

AİHM ‘nin Erbil Tuşalp/TÜRKİYE kararında, konuya ilişkin olarak:

“…kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel şahıslarla kıyaslandığında siyasiler açısından daha geniş olduğu…” denmektedir.

Ve yine ifade özgürlüğünü en ayrıntılı biçimiyle ele alan 1976 tarihli AİHM’nin ünlü Handyside kararında:

“… İfade özgürlüğü, 10. Maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen “haber ve düşünceler” için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğinin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz…” denmek suretiyle ifade özgürlüğünün toplumun sadece bir kısmının ya da çoğunluğunun takdir ettiği fikir ve düşünceleri değil; esas itibariyle toplumu büyük ölçüde rahatsız eden, çarpıcı, şoke edici, (ve hatta) incitici fikirleri korumayı amaçladığı açıkça ifade edilmiştir.

Diğer bir deyişle, siyasiler açısından “özel şahıslara” kıyasen, eleştiri sınırlarının daha geniş yorumlanacağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince kesin olarak belirlenmiş olup; bu kararlar zannedildiğinin aksine ülkemizi ve hukuk sistemimizi bağlamaktadır.

Yani: “Avrupa’dan bize ne!” deme lüksümüz yok. Zaten hâlihazırda Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları neticesinde çoğu zaman tazminat ödemeye mahkûm ediliyor. Tüm bu tazminatların hepimizin ödediği vergilerden karşılandığını da bu noktada hatırlatmakta fayda var.

Bu yüzdendir ki, siyasiler rahatsız olsalar ve katılmasalar dahi, ağır eleştirilere tahammül göstermek ve düşüncelerinden dolayı kimselerin soruşturulup/kovuşturulmayacağını kabul etmek durumundalar.

Zira bu, siyasilerin sürekli dillerinden düşürmediği “demokrasi”nin de olmazsa olmazıdır.

Siyasetçilere yönelik eleştirinin sınırı özel kişiler için olan sınırlardan daha geniştir ! Dolayısıyla siyasetçinin sert ağır ve hatta incitici etkisine de katlanması gerekir

Bu sebeple, şahsi fikrim ülkemiz siyasilerinin de bu konuda daha toleranslı olmaları gerektiği yönünde.

Bilinmelidir ki; bir siyasi için en büyük tehlike, çevresindeki goygoycular ve yalaka tayfasıdır !

Sağlıklı ve iyi haftalar diliyorum !