Biz nasıl bir toplum olduk ? Hergün haber sitelerinde farklı farklı asayiş haberleri okuyoruz.

Tüylerimizi diken diken eden cinayet haberlerini okurken, ‘’Bu nasıl bir ruh sağlığı, bir insan nasıl bir ruh haline sahip olmalı ki bu cinayetleri’’ işler diyorum !

İnsan oğlu annesinden suçlu mu doğar ?Neden suç işler. Bir insan nasıl bir cana kıyar...

Hepsi de ülkemize has insanı dehşete düşüren cinayet haberleri!

Şu bir gerçek ki; Türk halkının psikolojisi her geçen gün biraz daha bozuluyor !

Sizleri de okudukça dehşete düşürecek, hafızanızı tazelemek amacıyla ‘ruh sağlığı bozuk’ kişilerce işlenmiş olayları paylaşmak isterim.

Geçtiğimiz hafta, bir babanın (!)kurban etmek amacıyla öz oğlunu ağır yaraladığı ile ilgili haberlerin şokunu ve üzüntüsünü henüz atlatamamışken; bu kez de, Konya’da bir babanın, “kendisi gibi günahkâr olmasını istemediği” için katlettiği oğlunun haberi ile dehşete düştük.

Kamuoyunda ‘Palu ailesi’ olarak bilinen 2 kadının hunharca öldürülüp ortadan kaldırılmasıyla ilgili davada tüyler ürperten detaylar ortaya çıktı.

Çorum’un Alaca ilçesine bağlı İmat köyünde yaşayan ve eski muhtar olduğu öğrenilen Servet Baykuş, çocuğunun kavga ettiği iki öğrencinin okul servisini durdurdu. Serviste bulunan Kaan Hakverdi (13) ve Tunç Taşar (14) isimli çocuklara ateş açıp öldüren Servet Baykuş yakalandı.

Gaziantep’te 3 yıl önce ortadan kaybolan Y.Ç’nin bir bağevi meselesi yüzünden astsubay ve kardeşi tarafından öldürüldüğü, cinayetin ortaya çıkmaması için Y.Ç’yi kimyasal dökerek yaktıkları daha sonra kemiklerini çekiçle kırarak toprağa karıştırıp yok ettikleri anlaşıldı.

İstanbul’da ünlü metafizikçi ve yanında ki kişinin alacak verecek meselesinden öldürülmesi.

Hunharca işlenen kadın ve çocuk cinayetleri… Bu olayları sıralayıp uzatmak mümkün…

Bu cinayetleri işleyenler nasıl bir ruh haline sahip dedim ve araştırmaya koyuldum…

RUH SAĞLIĞI YASAMIZ YOKMUŞ!

Suç işleme eğilimi insanda doğuştan mı vardır? Siz ne yaparsanız yapın insan ilk fırsatta suç işler mi? Yoksa insan doğuştan suçsuz mudur? Onu suç işlemeye iten toplumsal koşullar mıdır? Yoksa suç işlemek bireysel bir durum mudur? Ceza müeyyidesi ortadan kalkarsa her birimizin içinden bir katil çıkar mı?

Türkiye ve dünyada en çok görülen psikolojik rahatsızlık anksiyete bozukluğu dediğimiz ‘sıkıntı’ hastalıklarıymış. Ülkemizde yaklaşık 7-8 milyon kişide bu tür bozukluklar görülüyormuş. Panik bozukluğu var, sosyal fobi var, vs. Bu rahatsızlıkların hafif formlarını da ele alırsak yaklaşık 15 milyon kişiyi kapsıyor.

Genetik olduğuna dair ipuçları var. Mesela, sosyal faktörlerden dolayı alkol kullanımı yüksek olan erkeklerin kız kardeşlerinde kaygı hastalıkları sıklıkla görülüyormuş.

Ağır akıl hastalığı durumu olanlar tedavi ile daha iyi hale getirilebilir. Kronik olduğu için tamamen ortadan kalkmıyormuş. Hafif hastalıkların büyük çoğunluğu tamamen iyileşiyormuş.

Peki, Ruh sağlığımızı korumak için ne yapmalıyız?

Düzenli spor yapılmalı. Sosyal hayatta daha çok yer almalı ve insanların arasına karışılmalı.

‘Ruh sağlığı Yasası’ndan bahsedecek olursak...

‘Ruh sağlığı yasası’; “Bir insan hastaneye nasıl yatırılır, nasıl çıkarılır?”, “Kime ruh hastası denir, kime denmez?” gibi pek çok konuyu içeriyor. Bu bazı şeylerin kötüye kullanımını engeller. Ne yazık ki Türkiye yasası olmayan nadir ülkelerden....

-SUÇ VE CEZA

Türk toplumunun yaşadığı sorunların en temel göstergesi, suça yönelme oranları ve sağlık problemlerindeki artış. Araştırmalar ekonomik sıkıntıların ve zor yaşam koşullarının bu iki vakayı Türkiye'de git gide artırdığını gösteriyor.

Psikolojik rahatsızlıklar ve bunların giderilmesinde kullanılan ilaçlara ilişkin verileri bilmiyorum! Ancak rakamların yüksek çıkacağını da tahmin edebiliyorum.

Suçlu kavramı ve suçluluğa sebep olan etkenler geçmişten günümüze tartışma konusu olmuş, bu konu üzerinde birçok araştırma yapılmış ve çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Seri katillerin beyin yapılarını inceleyen bilim insanları normal insanlardan farklı birtakım fizyolojik özellikler tespit etmişler ve bu durum onları ‘‘doğuştan suçluluk’’ kavramına itmiştir.

Mesela, normal insanlarda empati, merhamet ve duyarlılıkla ilgili olarak işleyen beynin ilgili kısmı; seri katillerde oldukça pasif gözlemlenmiştir. Bunun yanında bazı kişiler seri katillerdeki fizyolojik özellikleri taşısa da; sevgi dolu bir ortamda yetiştiğinden suçlu bir profile dönüşmemiştir. Bu araştırmalar suçlu mu olunur yoksa suçlu mu doğulur sorusunu gündeme getirmiştir.

Doğuştan suçluluk kavramının yaratıcılarından olan Cesare Lombroso, sosyal Darwinizm, psikiyatri, fizyonomi gibi disiplinleri harmanlayarak suçlunun fiziksel özelliklerinden karakter tahliline girişmiş, olası suçluları ifşa etme iddiasıyla çalışmalar yapmıştır. Tanrı, suça meyilli insanları fiziksel asimetriyle işaretler.diyen Lombroso’ya göre suça bulaşan kişiler ve potansiyel suçlular fiziksel özelliklerinden ve kafa yapısından kolayca tespit edilebilirdi. (k.Bensu Gürcan)

Dünya edebiyatının klasikleşmiş şaheseri ‘Suç ve Ceza’ romanı belki de bu konuda yazılmış en iyi Psiko drama niteliğinde.

Romanın kahramanı Raskalnikov yoksul, hukuk öğrencisi bir gençtir. Çatı katında elbise gardırobuna benzeyen pis bir oda da kalmaktadır, çoğu zaman parası olmadığı için günlerini aç geçirir. Aç kalmak, insanın içinde yıkımın başlaması, dünyayla olan canlı bağlarının zayıflamasına neden olur. Böyle bir durumda insanın çevreye karşı düşmanca duygular içinde olması doğaldır. Eğer ben insanlar için hiçsem, diğer insanların benim için ne değeri olabilir ki? Cinayetin nedeni bu baş edilmez yoksulluk mudur yoksa diğer insanlara iyilik etme arzusu mudur?

Her yoksulun içinde başkasını öldürüp malını alma eğilimi var mıdır? Lizevata adında tefeci kadın; aptal, duyarsız, değersiz, hain, hasta, iğrenç, yaşlı üstelik kötücül biri yaşamına hiçbir anlam ve değer katamamış elinde ki para ile binlerce güzel iş yapabilir, insanlara yardım edebilir, onlarca aile yoksulluktan, yıkımdan, kötülüklerden, cinsel hastalıklardan kurtulabilir ama iyilik adına hiçbir şey yapmıyor.

Raskolnikov’un bulunduğu olumsuz nesnel koşullar ve yaşlı cadı kadının tüm kötücül yanları birleşince cinayet kaçınılmaz görünüyor ve okuyucunun zihninde kocaman bir soru işareti doğuyor bu cinayet gerçekten suç kabul edilebilir mi? Raskolnikov’u da yaşlı tefeci kadını öldürmeyi aklına koymasından itibaren olumsuz derin düşüncelere ve kaygılara iten bu işin bir insanlık suçu olabileceği korkusu mu, yoksa yakalanma korkusu mu?

Suç ne zaman oluşur ya da bizim suçu algılayışımız nedir? Olumsuz bireysel eğilimle olumsuz çevre koşulları bir araya geldiğinde suç oluşuyor.

Travis Hirschi’ye göre suç, insanların içinde yaşadıkları toplumla aralarında ki sosyal bağların zayıflamasının doğal sonucudur der. Bu anlamda sanırım toplum olarak suçu azaltmak istiyorsak çocuklarımızı sürekli meşgul etmeliyiz.

Bir İngiliz atasözünün dediği gibi ‘Boş eller Şeytanın Atölyesidir’. Eğer ki çocukları ve gençleri başta sportif, sosyal ve kültürel etkinlikler, kitap okuma ve benzeri faydalı ve güzel işlerle meşgul etmez, başıboş bırakır, vakitlerini ve enerjilerini bu tür meşru aktivitelerle harcamalarına imkân sağlamazsak o zaman bu kimselerin her türlü faydasız, kendileri ve toplum için zararlı ve hatta suç teşkil eden davranışlarda bulunmalarını önlemek pek mümkün olmaz.

Evet, tarihsel gerçek suçun her dönem olduğunu ve nedenleri farklılaşsa da olmaya devam edeceğini gösteriyor. Ancak görülme sıklığı alınacak tedbirlerle minimuma çekilebilir.

Konunun uzmanları, Öncelikle Eğitimin rolünün önemli olduğu yadsınamaz, çocukluktan itibaren biyo-psiko-sosyal gelişimi kayıt altına alacak ve yanlış giden sürece müdahale edecek denetim mekanizmasını bir an önce kurulması gerektiğini, Suç oluştuktan sonra da sadece ceza yöntemleri ile ıslah değil suçun kökenine inerek çözüm üretmeye yönenilmesi gerektiğine işaret ediyorlar.