Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sözcüsü Faik Öztrak, Yediiklim Yayınevi’nin deneme sınavı kitapçığındaki soruların büyük bölümünün seçenekler dahi değiştirilmeden KPSS'de sorulduğu iddialarına ilişkin Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Erol Özvar’ı işaret etti.

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Halis Aygün’ün kamuoyu baskısı sonrası görevden alındığını hatırlatan Özvar, “ÖSYM’nin ilgili olduğu YÖK Başkanı, neden suspus? Bu skandallar iş başında liyakatli, emir eri olmayan bürokratlar olsa yaşanmazdı” dedi.

Öztrak, şunları söyledi: “Bu arada ÖSYM’nin ilgili olduğu YÖK Başkanı, neden suspus? Bu skandallar iş başında liyakatli, emir eri olmayan bürokratlar olsa yaşanmazdı. Sınav sorularını koruyamayacaksın. Sınırlarımızı koruyamayacaksın. Şehirlerimizi koruyamayacaksın. Paramızın değerini koruyamayacaksın. Merkez Bankası kasasını koruyamayacaksın. Beceriksizliğin bu kadarı da gerçekten çok özel bir çaba gerektirir. İnsan ister istemez, ‘Bu kadar hata gerçekten tesadüf olamaz’ diye düşünüyor.”

CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında konuşan Öztrak’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"Dün Merkez Yönetim Kurulumuzun gündeminde, patlak veren KPSS skandalı vardı. Devlet yönetimindeki kriz artık öyle bir noktaya geldi ki, bu ülkede artık güvenilir bir sınav yapılamaz hale geldi. Yine ekonomide derinleşen kriz, artan hayat pahalılığı, ağırlaşan yoksulluk, kurulumuzun gündemindeydi. Ekonomik kriz ve sıkıntıların, dış politikada sebep olduğu kırılganlıkları ve başka ülkelere verilen türlü tavizleri değerlendirdik. Bu sıkıntılardan nasıl çıkacağımızı kurulumuzda tartıştık. ‘Kibir, şeytanın en sevdiği günahtır.’ Kalpteki kibir, insanın aklını başından alır. İnsanı felakete sürükler. Siyasette, bu kibir sarhoşluğu ve güç zehirlenmesi, ‘Hübris’ hastalığı olarak adlandırılır. Hübrise yakalanan siyasetçi, üstüne bir de ülke yönetiyorsa, sadece kendini değil, beraberinde ülkesini de uçuruma sürükler. Bu nedenle hübrise yakalanan siyasetçilerin bir an evvel sandıkta biletinin kesilip evine gönderilmesi, bir ulusun huzuru, refahı ve çocuklarının geleceği açısından, son derece önemlidir. Peki, bu illet nasıl ortaya çıkar? Belli başlı belirtileri nelerdir? Hübris illetine yakalanan siyasetçi, narsistleşir. Kendisini her şeyin merkezinde görür. Devlette ne kadar makam, mevki varsa, kendi ‘lütfu keremi’ sanır. Benim bakanım, benim valim’ diye başlayan cümleler, ya da; ‘İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım dörtlü zirve yaptık’ gibi, kendisiyle, devleti özdeşleştiren, ‘Ben varsam devlet var’ tarzı ifadeler, işte bu illetin tezahürleridir. Bu illete yakalanmış siyasetçi, kendi kaderiyle ülkesinin kaderini bir görür. ‘AK Parti’nin kaderi ile ülkenin kaderi et ve tırnak gibi birbiriyle iç içe geçmiştir’ sözleri, bu dermansız illetin sonucudur. Kibir hastalığına yakalanan siyasetçi, kendisini öyle bir mertebeye koyar ki, artık yaptıklarından dolayı mahkemelere değil, Bir tek Allah’a hesap vereceğini düşünür. Devletin askeriyesini, adliyesini, mülkiyesini, maliyesini FETÖ’cülere teslim eder. Ortaklık yaptığı bu hainler darbeye yeltenir. Millet iradesinin tecelligâhı Meclisimizi bombalar. Milletimiz, devletini sokaklardan toplar. Bunun için canını verir. Şehit olur. Ama tüm bunlara sebep olan kibir abidesi çıkar, Rabbim ve milletim beni affetsin’ deyip, işin içinden sıyrılmaya kalkar. Kibir illetine yakalanan siyasetçi ülkesinin gerçeklerinden de tamamen kopar. Ülkesinin yurttaşları araba sahipliğinde, Avrupa sonuncusudur. Emeğiyle geçinenlerin bir otomobil sahibi olma umudu bile, onun hatalarıyla çalınmıştır. Ama o çıkar: ‘Herkesin altında maşallah arabası var’ diyebilir. Vatandaşları, ucuz ekmek kuyruklarında saatlerce beklerken, o kibir abidesi çıkıp, ‘Aç kalan yok, kriz yok, hepsi manipülasyon’ der. Kibir hastalığına tutulan siyasetçi, kendisini her türlü hatadan münezzeh görür. Hiçbir uyarıyı, eleştiriyi kabul etmez. Kendisini eleştirenleri yanından birer birer uzaklaştırır, sarayında giderek yalnızlaşır. Kibirli siyasetçinin güç sarhoşluğu, altındakilere de yansır. Devleti, partilerinin devleti olarak görürler. Kendileri çoluk çocuğunu devlet protokolünün asli unsuru yapar. İl başkanları, Mehmetçiklerimizi sıraya dizip, kendilerini karşılatmaya cüret eder. İşte bugün ülkemiz ne yazık ki, milleti unutan, iyi olan her şeyi kendinden menkul sanan, kendi hatalarının sorumluluğunu üstlenmeyen, kibir abidesi Erdoğan ve şürekâsı elinde, bir buhrandan diğerine sürükleniyor.

'HİÇ SIKILMADAN, BİR KEZ DAHA 6-7 AY SONRASINA RANDEVU VERİP, MİLLETTEN SABIR İSTEMEYE DEVAM EDER'

Memnuniyet ve övgüler Erdoğan’a, şikâyet ve sorunlar Bay Kemal’e… Erdoğan’ın yetkisi çok ama sorumluluğu hiç yok. Bu kibir abidesi bir safsatanın peşine takılır, bakanları, Merkez Bankası Başkanlarını görevden alır, ‘Liyakat değil, bana sadakat önemli’ der. Enflasyonu durduk yere şaha kaldırır. Sonra da bunun sorumluluğunu, ‘Dış güçlerin, küresel dalgalanmaların, bölgesel gerilimlerin, içerideki tamahkârların;’ üzerine atmaya kalkar. Merkez Bankası Başkanını muavin koltuğuna oturtur. Bankanın sürücü koltuğuna geçer. Tabela faizini talimatla yüzde 19’dan 14’e kendi indirtir, sonra da çıkıp ‘nassımın gereği’ der. Enflasyon yüzde 16’dan, yüzde 39’a çıkar. Sarayın kibirlisi, ‘Rabbimiz sizi korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınar. Sabredin’ der. Bunu dedikten sonra, enflasyon 7 ayda yüzde 36’dan, bu kez yüzde 80’e çıkar. O yine hiç sıkılmadan, bir kez daha 6-7 ay sonrasına randevu verip, milletten sabır istemeye devam eder. Firavunlaşır, Karun olur. Ama sıkılmadan Harun pozlarına girer. Yüce Allah, böyle bezirgânların varlığını çok iyi bildiği için, ‘Aldatan, sizi Allah ile aldatmasın’ diye, tüm kullarını açıkça uyarmıştır. Altını çizerek söyleyelim bugün mutfaklarda tencereler boşsa, pazar tezgâhları, market rafları yangın yeriyse, millet ucuz ekmek için saatlerce sırada bekliyorsa, çocuklar yatağa aç giriyorsa, alnının teriyle çalışanlar için, ev almak, araba almak artık hayal olduysa, bunun sorumlusu, ‘Ben ekonomistim’ diyen, ‘Ekonominin sorumlusu benim, ben’ diye böbürlenen, Erdoğan’dan başkası değildir.

TEMMUZ AYI ENFLASYON RAKAMLARI

Bugün Temmuz enflasyon rakamları açıklandı. TÜİK’e göre aylık enflasyon yüzde 2,4’müş… İki gün önce İstanbul Ticaret Odası ‘yüzde 4,1’ dedi. Bağımsız iktisatçılardan oluşan ENAG bugün ‘Yüzde 5’ dedi. Temmuz enflasyonu için piyasa beklentisi ise ‘Yüzde 3,2’ idi. TÜİK’in açıkladığı enflasyon, bunların hepsinin altında. Makyaj giderek ağırlaşıyor. TÜİK üzerindeki Saray vesayeti, artık objektiflerden de saklanmıyor. TÜİK Başkanının, tam da enflasyon rakamları açıklanmadan önce, saraya yaptığı ziyaret, amacına ulaşmış görünüyor. Ama şunu da hatırlatalım, kalabalıkta işlenen suçun, tenhada özrü olmaz. Enflasyon istatistikleriyle oynamak, milletimizin ücretini ve maaşını taammüden gasp etmektir. TÜİK yöneticileri de sayın Genel başkanımızın söylediklerini dikkate alsın. Sarayın tetikçiliğine soyunmaktan vazgeçsin. Artık herkes şunu biliyor ki; ‘Enflasyon en büyük halk düşmanıdır.’ Erdoğan milletimizi bile isteye, bu canavarın dişlerinin arasına atmıştır. Enflasyonu tarihimizde görülmemiş bir hızla azdırmıştır. Bugün yıllık tüketici enflasyonu yüzde 79,6. Üretici enflasyonu ise yüzde 144,6. TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla bile, tüketici enflasyonu, 1998 Eylül ayından bu yana en yüksek seviyesinde. Üretici enflasyonu ise Cumhuriyet tarihimizin, en yüksek seviyesinde. Böyle bir üretici enflasyonunu ne 1994 krizinde, ne 2001 krizinde, ne de 1970’lerde gördük. Her ne kadar, ‘Minareyi çalan, kılıfını uydurmaya çalışsa da’ Minare o kadar büyük ki, artık kılıfa sığmıyor. Dünyada son bir yılda, gıda fiyatlarındaki artış yüzde 23. Bizdeki gıda enflasyonu yüzde 95, dünyada son bir yılda et fiyatlarındaki artış yüzde 13. bizde yüzde 90. dünyada tahıl ve tahıl ürünlerindeki enflasyon yüzde 28. bizde yüzde 118 dünyada şeker fiyatlarındaki artış sadece yüzde 9. bizde yüzde 153. Erdoğan’ın bu fahiş zamları hiçbir kılıfa sığmaz. Milletimiz Erdoğan’ın ne yaptığını görüyor, notunu da veriyor. Milletimiz bugün hayat pahalılığı altında inim inim inliyorsa, bunun tek bir sorumlusu vardır. O da; kibir abidesi Erdoğan’dır. Son dört yılda bu ülkede, Üç Hazine ve Maliye Bakanı, dört Merkez Bankası Başkanı, beş TÜİK Başkanı gördük. Gelen, hep gideni arattı… ‘Artık bu kadarı da olmaz’ denilen ne varsa oldu. Paramızın itibarını korumakla görevli kurumun itibarı, beş paralık edildi.

Bundan 1,5 yıl önce, Erdoğan’a yakın bir gazete, ‘Bu operasyonu kim adına çektiniz?’ manşetiyle, önceki Merkez Bankası Başkanı’nı hedefe koydu. Bu manşetin, Erdoğan’dan habersiz atılması mümkün mü? Elbette değil. Atanan Merkez Bankası Başkanı da, aynı gazetede kalem oynatan eski bir AK Partili vekildi. Sarayın istediği oldu. O gün attıkları manşette, ‘Türkiye, yüksek faizde üçüncü dünya liginde’ diyorlardı. Bugün Türkiye, hala faizde üçüncü dünya liginde… Ama artık Türkiye, sadece faizde değil Enflasyonda da üçüncü dünya liginin zirvesinde… Şimdi biz soruyoruz: ‘Millete çekilen bu operasyonu, siz kimin adına çektiniz?’ Çünkü bu sıradan bir iş değil. Hata bir kez yapılırsa, hata olur. Hata sürekli tekrarlanırsa, bu bir tercihtir. Bir kez daha soruyoruz: ‘Siz kimin adına bu operasyonu çektiniz?’

'ÖSYM BAŞKANINA TAVSİYEMİZ KENDİSİNE TALİMAT VERENİ AÇIKLASIN'

Devlette yönetim krizi her gün büyüyor. Ülkemiz yönetilmez halde. Gün geçmiyor ki büyük bir skandal patlamasın. İşte dün yaşadığımız skandal; bu kifayetsiz kadrolar, sağlıklı bir şekilde, Kamu Personeli Seçme Sınavı dahi yapamıyor. Bu milletin evlatlarının umutları, geçmişte çalınan sınav sorularıyla çok yandı. FETÖ ile beraber çok kul hakkına girdiler. Gençlerimizin umutlarını çaldılar. Erdoğan o dönemde başbakandı. Ve dönemin ÖSYM Başkanı için soruşturma izni vermeyerek, sınav sorularının çalınmasıyla ilgili iddiaların araştırılmasını, bilerek, isteyerek engelledi. Dün de yine sınav sorularının dışarıya sızdırıldığına yönelik, sosyal medyada çok ciddi iddialar ortaya atıldı. Bunlar öyle mesnetsiz iddialar da değil. Ama ÖSYM yemeden, içmeden, doğru düzgün araştırmadan iddiaları hemen reddetti. Ardından artan kamuoyu baskısıyla, Erdoğan’ın Devlet Denetleme Kurulu’na, bu konuyu inceleme talimatı verdiği söylendi. Sonra da Erdoğan aynı gün gece yarısı, ÖSYM başkanını, apar topar görevden aldı. Hayrola, bu ne telaş! ÖSYM Başkanını kurban verip, bu işten sıyrılmayı mı düşünüyorsunuz. Yoksa giderayak devlete yandaşlarınızı doldurmaya çalışırken, operasyon elinizde mi patladı? ÖSYM Başkanına tavsiyemiz, bu işi birilerinin talimatıyla yaptıysa, daha önceki Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar’ın yaptığı gibi, kendisine talimat vereni açıklasın. Yoksa bu pilav daha çok su kaldırır. Çalınan her soru, gençlerimizin çalınan hayatıdır. Sınav sorularının çalındığı iddialarının, ciddiyetle ele alınması gerekir. Bu sınavı kazanan, töhmet altında olduğu için, kaybeden de hakkının yendiğini düşündüğü için mağdurdur. Bu, yandaş olmayan gencin hakkını gasptır derhal soruşturulmalı, ardından da gereği mutlaka yapılmalıdır. Kamuoyunun vicdanı hemen rahatlatılamalıdır. Biz bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz."