Geride bıraktığımız hafta konteyner taşımakta olan bir yük gemisinin kum fırtınası ve diğer nedenlerden dolayı Süveyş Kanalında karaya oturması üzerine su yolu deniz ulaşımına kapandı ve dünya ticaretinde günlük 9,6 milyar dolarlık bir zarara neden olduğu ifade edildi. Su yolunun kapanması sadece bu zararla da kalmadı ve petrol fiyatları artma eğilimine girdi. Mısır Devletinin çabaları sonunda gemi yeniden yüzdürüldü ve kanalın kuzeyinde, güneyinde ve kanal içindeki demirleme yerlerinde bekletilen gemilerin seyrüseferlerine devam etmeleri ile piyasalar ve deniz ticaretini kontrol edenler rahat nefes aldılar. Dünyada Süveyş Kanalı gibi Hürmüz Boğazı, Malaga Boğazı, Bab ül Mendep Boğazı, Cebelitarık, Danimarka Boğazı, Panama Kanalı, Türk Boğazları, deniz ticaretimi kontrol eden geçiş güzergahlarıdır. Bahse konu geçişleri gerek enerji taşımacılığı ve gerekse ticari malların yer değiştirmesi bakımından hayati önemi haiz yerlerdir.

Süveyş Kanalında yaşanan kaza, bizlere birçok hususu hatırlamamızı sağladı. Birincisi; Türk boğazlarının önemini yeniden hatırladık. İstanbul Boğazında geçmiş yıllarda birçok kaza olmakla birlikte genişliği transit geçişleri pek etkilemedi. Diğer konu, kaza olduğu zaman kazaya müdahale etme ve bu kazanın idari ve adli soruşturma haklarıdır. Türk boğazları ile ilgili olarak hem karasularımız içinde olması ve hem de Montreux Sözleşmesi bu hakları Ülkemize vermektedir.

Diğer konu; Doğu Akdeniz'in öneminin ortaya çıkışıdır. Doğu Akdeniz, deniz tabanı enerji kaynakları bulundurmasının yanında Süveyş Kanalını kuzeyden kontrol etmesi bakımından da stratejik öneme sahiptir. Dolayısıyla Ülkemizin bölgede etkili olması için sahildar ülkelerle ilişkilerinin iyi olmasını da bize hatırlatmaktadır. Doğa Akdeniz'deki sahildar ülkeler ile askeri ve ekonomik ilişkilerin düzeyinin yüksekliği Kıbrıs'ta elimizi de o derece güçlendirecek ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan'ı o derece zora sokacaktır. Diğer taraftan, bölge ülkelerinin de güçlü bir Türkiye ile ilişkileri hem kendi aralarında ve hem de bölge dışı güçlerle mücadele etmelerinde kuvvet çarpanı olacaktır. Doğu Akdeniz'de çıkarılacak doğalgazın pazarlara ulaşabilmesi için Türkiye'ye ihtiyaçları vardır. Açık denizlerden(offshore) gazın boru hattı ile Avrupa'ya taşınması için inşa edilecek olan deniz boru hattının maliyeti ile Türkiye üzerinden ulaşacak boru hattının maliyetinin iki katından fazla olacaktır ki bu yatırımcı açısından bakıldığında ekonomik bakımdan pek de rantabl görünmemektedir. Bu bakımdan Türkiye'nin onlara ihtiyacından çok onların bize ihtiyacı bulunmaktadır.

Bölgenin ekonomik ve askeri bakımdan en güçlü devleti olan İsrail ile ilişkilerimizi bazıları 1492 yılındaki İspanyol tehcirine bağlasalar da bu topraklarda daha önceden de Musevilerin yaşadıklarını biliyoruz. Ayrıca, İsrail'i ilk tanıyan devletlerden birinin Türkiye olduğu da malumdur. Türk hakimiyeti altındaki topraklarda yüzyıllarca iki ülke halkının barış içinde bir arada yaşamıştır. Tarihe göz attığımızda, İsrail devleti kuruluncaya kadar Müslüman-Musevi çatışması da olmamıştır. Buna karşılık Hristiyan Musevi çatışması (İsrail oğullarının Kudüs'ten kovulması M.S. 70 sürgünü) ve Hristiyan Müslüman çatışması (haçlı seferleri) olmuştur. Türkler ve Musevilerin iş birliği yapmalarının geçmişten kalan bir engeli bulunmamaktadır.

Dünyada insanlığın pandemi dolayısı ile zor günler geçirmekte olduğu dönemde, Türkiye'nin bölge barışına kalıcı ve sürekli katkılar yapması kanaatindeyiz. Filistin Halkı Batı Şeria ve Gazze Şeridinde kuşatılmış durumdadır. İsrail Devleti, Gazze'deki birliklerini çekerek işgale son vermiş olsa da ekonomik bakımdan halkın durumu iyi değildir. HAMAS, ekonomik durumun iyi olmamasını istismar ederek ve dışarıdan aldığı yardımları tekelinde dağıtarak bir bakıma kontrolü sağlamaktadır. Gazze'nin Erez İsrail kapısı ile Refah Mısır kapısından başka çıkışı da bulunmamaktadır. Gazze'nin ablukadan kurtulması için Türkiye ile arasında bir hava yolu köprüsü kurulabilir. Gazze'de bu hava alanının alt yapısı mevcuttur. Bu köprü sayesinde öncelikle insani yardımların ulaşması, Gazze'deki hastaların tedavi için Türkiye'den istifade etmeleri imkanları sağlanabilir. Bu konunun detayları üçlü zirve yapılarak çözüme kavuşturulur.

Gazze'deki ablukanın kontrollü olarak kaldırılmasını müteakip benzer bir hava ulaşımı da Batı Şeria ile Türkiye arasında sağlanabilir. Amaç, Filistin Halkının öncelikle insani yardımlarla hayata tutunmaları ve dünya ile iletişimlerinin devam ettirilmesidir.

Türkiye'de halihazırda yaklaşık 286 kadar özel ve kamu üniversiteleri mevcuttur. Filistin'de yüksek öğrenim görmek isteyen gençler için bir şekilde imkân da sağlanmış olacaktır. Diğer konu, bölgede % 50'lere varan işsizliğin de azaltılması ile halkın kalıcı bir barış için çabaların artırılması, bölgeye huzur getirilmesine katkı sağlayacaktır.

Filistin'de el sanatları cam ve seramik işlemeciliği lokal bazı yerlerde yapılmaktadır. Türkiye ile iş birliği yapılması, bölge ekonomisine ve turizmine katkı sağlayacaktır.

Filistin toprakları, Müslümanlar için kutsal değerlere ev sahipliği yapmaktadır. Tapınak tepesi olarak bilinen eski Süleyman Mabedi içindeki Mescid-i Aksa ve Kubbet üs Sahra kutsal topraklardan sonra en değerli yerlerdir. Ayrıca El Halil Şehrindeki Hz. İbrahim Türbesi de önemli dini yerlerden biridir. Hava köprüsünün sağlanması durumunda bu mekanlara dini ve turistik turlar düzenlenmesi bölge ekonomisine katkı sağlayacaktır.

Bölgeye havayolu kurulursa dışarıdan silah ve patlayıcı getirilmesi, İsrail'e yönelik saldırıların artabileceği konusunda İsrail Devleti'nin güvenlik konularında endişeleri olabilir. Bölgede yapılmakta olan silah vb kaçakçılığına bakıldığında; bunların kazılan tünellerden vb yollardan içeriye sokulduğu görülmektedir. Türkiye'nin hava yolu ile bu tür girişimlere müsaade etmeyeceği de son derece sarihtir. Ayrıca ekonomik bakımdan refaha ulaşan Filistin Halkı savaştan ziyade barışı tercih edecektir.

Prof. Dr. Poyraz Gürson

E-posta: [email protected]