Güneyde orman yangınları, kuzeyde aşırı yağışların yol açtığı sel. Son 15 günde gerçekleşen doğal afetlerde insanlar yaşamını yitirdi, çok sayıda kayıp var.

Tam bir felaket ülkesi olduk. Acıların biri dinmeden diğeri başlıyor. Akdeniz ve Ege’de günlerce süren orman yangınlarında yaşam alanları kül oldu, yeşil bitki örtüsü griye dönüştü. Batı Karadeniz’de bugüne dek görülmeyen yağışlar sonucu oluşan sel, önüne ne kattıysa denize sürükledi. Sulara kapılan evleri kağıt parçası gibi yırtılan masum yurttaşlar canından olurken, ulaşılamayan o kadar fazla insan var ki… Selin üzerinden 6 gün geçmesine karşın kayıplar aranıyor. Sağ veya ölü oldukları bilinmiyor. Yakınları umutla bekliyor.

Sera gazı salınımı sonucunda oluşan küresel ısınma dünyayı adeta pençesi altına aldı. Oluşan orman yangınları ve seller ülkeleri vuruyor, çok sayıda yitikler yaşanıyor. Hiç kuşku yok ki, küresel ısınmadan en çok payını alan, olumsuz etkilenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Son yıllarda yaşanan ve acılara yol açan felaketler bunu açıkça gösteriyor. Karadeniz’de istisnasız her yıl gerçekleşiyor, insanlar yaşamını kaybediyor. Yine Güney’de kundaklamanın da etkisi ile orman yangınlarında belirgin artış var. Ege ve Akdeniz’de ciğerlerimizi söndüren yangınlar Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne dek yaşadığı en büyüğü olarak tarihe geçti.

Doğal afetlerin tetikleyicisi olarak küresel ısınmayı tetikleyen sera gazlarının olduğunu sürekli dile getiriyor bilim insanları. Yani sera gazını oluşturan termik santraller, bacası filtresiz sanayi kurluşları. Dünyayı kavuran ısının ve felaketlerin artmasını önlemek için 2016 yılında “Paris İklim Anlaşması” imzalandı. Anlaşmayı Türkiye de imza koydu. Lakin, yeterli finansman kaynağına ulaşamamaktan yakınarak hala onaylamadı. Oysa, bu anlaşma küresel ısınmaya karşı önemli bir adım. TBMM’de daha fazla geciktirilmeden onaylanarak yürürlüğe girmesi ülke adına önemli kazanım olacak. Halen, 190 ülke anlaşmaya taraf.

Küresel ısınmanın yanı sıra insanın doğaya hoyrat davranması, koruyamaması da önemli bir etmen son günlerde yaşadığımız felaketlerde. Daraltılan dere kenarlarına yapılan bina sahipleri kadar yapı ruhsatı veren yerel yönetimlerin büyük sorumluluğu ve suçu var ölümlerde. Nitekim Kastamonu’nun Bozkurt ilçesine en büyük darbeyi vuran selin tek nedeninin ilçenin içinden geçen ve 400 metreye yayılan Ezine Çayı yatağının 15 metreye sıkıştırılması olduğu ortaya çıktı. Oysa, o yatak daraltılmasıydı yaşamını yitirenler bugün yaşıyor olacaktı.

Küresel ısınmanın yanı sıra insanın doğaya hoyrat davranması, koruyamaması da önemli bir etmen son günlerde yaşadığımız felaketlerde. Daraltılan dere kenarlarına yapılan bina sahipleri kadar yapı ruhsatı veren yerel yönetimlerin büyük sorumluluğu ve suçu var ölümlerde. Nitekim Kastamonu’nun Bozkurt ilçesine en büyük darbeyi vuran selin tek nedeninin ilçenin içinden geçen ve 400 metreye yayılan Ezine Çayı yatağının 15 metreye sıkıştırılması olduğu ortaya çıktı. Oysa, o yatak daraltılmasıydı yaşamını yitirenler bugün yaşıyor olacaktı.

Salt Bozkurt değil, Karadeniz’in tüm illerinde dere kenarlarına ölüm evleri yapılıyor, yetkililer onay veriyor. Yaylalar desen bir başka alem. Oralarda bile çok katlı ucubeler doğayı esir aldı. Yıkılması kararlaştırılanlar, belirli aralıklarla çıkarılan “imar affı” yasaları ile kurtuluyor, başkalarının iştahını kabartıyor. Bölgenin bir diğer belası her dereye kondurulan Hidroelektrik Enerji Santraller. Pıtrak gibi Karadeniz’i istila etti HES’ler. Kapağı açılan HES’in Bozkurt’u nasıl denize sürüklediği görüldü.

Yerleşim yerlerinde açılan taş ocakları için kesilen ağaçlar, adına Modern Katık Atık Tesisi denilen çöplükler, doğayı yıkıyor, yeşili tüketiyor. Sonunda “afetlerin sorumlusu, suçlusu kim?” diye soruyoruz. Suçlu, doğayı koruyamayan, yıkan, dere yataklarını daraltan hepimiz, biziz.