Türk futbolu son zamanların en çalkantılı ve tartışmalı, kavganın bol olduğu dönemlerinden birini yaşıyor.

 

Ankaragücü maçında Kulüp Başkanının Hakem Halil Umut Meler’i yumruklaması, ardından Trabzonspor-Fenerbahçe maçında çıkan saha olayları, olaylara karışan ve şiddetle eleştirilen Fenerbahçeli futbolcuların az bir ceza ile kurtulması ardından Suudi Arabistan’da oynanamayan ardından Şanlıurfa’da oynanmasına karar verilen Süper Kupa maçı…

Türk futbolu hiç bu kadar tartışılmadı, bu kadar ele ayağa düşürülmedi.

Başrollerde TFF, MHK, Mehmet Büyükekşi, Ali Koç ve Dursun Özbek…

İstifası istenen TFF ve Mehmet Büyükekşi 17 Temmuz’da Olağanüstü kongreye gidileceğini açıkladı.

İşte bu gergin ortamda, Galatasaray ile Fenerbahçe arasında düzenlenen Ulusal Süper Kupa , F.Bahçe'nin federasyonla tam bir çatışma içinde olduğu (Trabzonspor'a karşı yaşanan olaylardan sonra) bir döneme denk geldi ve sonuç tam bir dehşetti:

U-19 takımıyla sahaya çıkan Fenerbahçe 52. saniye sonunda İcardi’nin golünü yiyerek 2. dakikada sahayı terk etti.

Fenerbahçe Trabzon’daki olayları ve ligde bir türlü Galatasaray’ın önüne geçememesi sebebiyle  yalpalamaya başladı ve Turkcell süper kupa maçına ise U-19 takımı ile birlikte çıktı.

Fenerbahçe taraftarına Stada gelmeyin çağrısı yapılırken, U19 ile birlikte Başkan Ali Koç ve yönetim kurulu üyeleri maçtaydı.

Ali Koç, maç öncesi zehir zemberek açıklama yaparak, TFF ve Mehmet Büyükekşi’nin istifasını istedi.

Şimdi gözler Fenerbahçe camiasında Ali Koç’un Haziran ayında biletini kesecekler mi, yoksa aynı gerilimden rant sağlama üzerine politikalarla devam edecekler mi?

661336Cc5Cbe4575 W1200Xh800

Bana göre; dün yaşananlar bir tiyatroydu. Güzel oynanadı ancak o U19 çocuklara yazık oldu.

Aslında, ne süper kupa ne konfederasyon kupası, UEFA maçları filan umurlarında bile değil. Türk futbolunda temizlik filan…

Tek dertleri Fenerbahçe şampiyon olmalı. Ligin sonu yaklaşıyor... 7 hafta kaldı, amaç; TFF ve MHK üzerinde baskıyı artırmak… Gerisi hikâye…

Psikolojik Manipülasyon ustası!

Manipülasyon, başkalarını kendi yararı için kullanmak, kontrol etmek veya başka bir şekilde etkilemek için tasarlanmış davranış…

İş başına geldiğinden beri Türk futbolu bir türlü gerginlikten kurtulmuyor... Sadece O mu? Değil elbette... Ama kim ne derse desin başrolde hep O var..

İlk seçildiği dönemde ortama farklı bir boyut getirmesi bekleniyordu, ilerleyen süreçte hep agresifliğin timsali oldu...

Bir sözü diğeriyle tutmadı... Söylediklerinin defalarca tersini yaptı.. Konuştukça ortalığı ayağa kaldırdı, kitleyi sürekli manipüle etti.. Ortama gerginlik tohumları bıraktı.

Dedik ya; tam bir manipülasyon ustası!

Nereden başlarsak başlayalım...

Daha ilk günden verdiği vaatler ortada. Seçilmeden önce "Şampiyonluk için buradayım" diye haykırdı, yıllar geçti kupaya hasret kaldı. Taraftarı kendine inandırdı, umutlandırdı ama nafile... Hep hüsran, hep hayal kırıklığı.

Bir büyük sorunu da ağzının lafını tutamaması... Sürekli bir şeyler söyledi, sonra sözlerini geri aldı... Bir gün methiyeler yağdırdıklarını, ertesi gün yerden yere vurdu.

"Hocamla devam edeceğim" dedi, ertesinde yolu gösterdi... Kapıdan içeri giremez dediği adamları başının tacı yaptı, sonra buruşturup kenara attı...

Ne söyleminde istikrar var, ne eyleminde tutarlılık!

Manipülasyona gelince, üstüne kimse yok...

Rakipleri, hakemleri, medyayı sürekli ve bilinçli olarak hedefe koydu... Her kayıpta bahanesi hazır... Ya hakem, ya VAR sistemi, TFF, MHK ya da rakibin anlayışı... Bahanesi bir türlü bitmek bilmedi..

Yıllar geçse de huyundan vazgeçmedi... Eski defterleri açtıkça açtı.

O’nun için futbol sadece bir kazanma aracı... Oyunun estetiği, fair-play ruhu gibi kavramlar onun kitabında yer almıyor.

Tek önemli olan kazanmak. Nasıl olursa olsun, ne pahasına yaşanırsa yaşansın...

Türk futbolunun O’na ihtiyacı var mı?

Bu haliyle cevap çok açık. Futbolun gerginliğe, manipülasyona, saptırmalara değil, fair-play ruhuna, centilmenliğe ve spora saygıya ihtiyacı var.

İşte tam da bu nedenle uzak durması, Türk futboluna en büyük iyilik olacaktır.

Gerisi laf-ı güzaf...

Yukarıda bir kişiyi anlatıyor gibi görünsek de eminiz bir çoğunuzun aklına farklı isimler geliyordur...

Çünkü o kadar kalabalıklar ki; daha doğrusu belki de biz o kadar yalnızız ki!..

Ne dersiniz?

BİRAZ FUTBOL KONUŞALIM, AMA…

Son üç hafta hiç kimse futbol konuşmuyor, futbol ikinci planda…

Futbolun bütün paydaşları; sizler, bizler, teknik adamlar, antrenörler, futbolcular, yöneticiler, başkanlar, dillerini,  üslublarını değiştirmediğiniz sürece kalbimizi, gönlümüzü de değiştiremeyeceğiz. Bu sorumluluk sahibi insanlar, sorumlu davranacaklar. Dillerini değiştirirlerse o zaman her şey daha güzel olacak. Bu oyunun, bu futbolun güzel ve geliştirmek ve iyileştirme yönü var.

Sadece yukarılara bakmamak lazım. Hiç kimse hiçbir Anadolu kulübünü ve bizi hafife almasın. Küme düşmek şerefsizlik değildir. Kimsenin kaderiyle oynanmasın. Adaletli ve eşit olmalı…

Lig sadece 2 veya 3 takımdan ibaret değil… Futbol yalnızca İstanbul'da oynanmıyor. Anadolu takımları figüranmı?

Kulüpler arasında adil rekabetin sağlanması için herkese büyük sorumluluklar düşüyor. Tansiyonun bu kadar yükseldiği bir dönemde haklı ya da haksız kavramları bir kenara bırakılıp, tüm paydaşların daha ılımlı açıklamalar yapması Türk futbolunun bu krizden çıkmasını sağlayacaktır.