Organize suç örgütü lideri ve kaçak bir iş insanının iddiaları bazı gazetecilerdeki  çürümüşlüğü, yozlaşmayı göstermesi adına son derece önemli.

Türkiye’nin gündemine oturan, herkesi şaşırtan, ağzını açık bırakan, “lanet olsun” dedirten savlar yenilir yutulur, görmezden gelinmeyecek türden değil.

Sedat Peker’in iddialarını siyasete ve yargıya bırakarak, mesleğimiz gereği yurt dışına kaçan iş insanı Sezgin Baran Korkmaz’ın bazı gazeteciler hakkında yaptığı açıklamalar üzerinde durulmalı asıl . Korkmaz’ın müthiş  ifadeleri  onurlu ve namuslu gazetecilik adına son derece vahim ve düşündürücü.

Kara para aklamaktan suçlanan ve soluğu yurt dışında alan kaçak iş insanı HABERTÜRK TV sunucusu Veyis Ateş’in kendisinden tehditle 10 milyon avro istediğini, elinde buna yönelik bant kaydı olduğunu aynı kanalın bir başka gazetecisi Fatih Altaylı’ya açıkladı. Malum şahısla birlikte bazı gazeteciler ve bazı bürokratların kaçak iş insanının otelinde konuk edildiği daha önce kamuoyuna yansımıştı. Neyin karşılığı lüks otellerde ağırlandı bu insanlar. Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Pehlivan da Veyis Ateş’in  bir iş insanından para alarak  Sağlık Bakanlığı’ndaki bağlantılarını çözme girişiminde bulunduğunu yazdı. Pehlivan, köşesinde Veyis Ateş’in hangi iş insanının ürününü bakanlığa pazarlamak için para karşılığı bu işe soyunduğunu soruyor. Tüm bu bilgiler şahsın gazeteci değil, mesleğini kullanarak şaibeli işlere karışan biri olduğunu gösteriyor.   

 Aslında üst üste gelen açıklamalara iddia demek artık saf dillik olur. Hem tehditle para almakla suçlanan Veyis Ateş’ten bugüne değin dişe dokunur, tatmin edici, hakkında söylenenleri yalanlayacak türden bir açıklama gelmedi. Neden hala suskun, köşesine çekilerek gelişmeleri uzaktan izliyor? Anlaşılır gibi değil. Eğer hakkında ortaya dökülenler yalansa neden kamuoyuna açıklama yapmıyor? Olmaz olsun böyle gazetecilik, yerin dibine batsın mesleği kirleten böyleleri.  

Mesleği yozlaştıran böyleleri azımsanmayacak derecede aramızda dolaşıyor. Özışık kardeşlerin kirliliği hala güncelliğini koruyor. Bu kişiler yüzünden zaten erozyona uğrayan gazetecilik giderek saygınlığını yitiriyor. Yerel bazda da çok sayıda tehdit ve şantajla sözüm ona gazetecilik yapanlar mevcut. Toplum bu insanları esas alarak namuslu, onurlu ve emeği ile mesleğin gereğini yerine getiren, kamuoyu görevini yapan gerçek basın emekçilerini de aynı potaya koyuyor.  

Bu tür insanları dışlamak, mesleğin onurunu korumak hakkı ile gazetecilik yapanlara düşüyor. Halka bunların kirli yüzü ve  tehditlerine pabuç bırakmamaları iyice anlatılmalı. Ne denli saygınlığı aşınsa bile gazetecilik demokrasinin olmazsa olmazıdır. Dürüst ve onurlu meslektaşların mesleğin onurunu korumaya devam edeceğinden kuşku duyulmamalı. Emekçi gazeteciler kendi çıkarlarına değil, toplumun yararına gerçekleri yazar ve haberleştirir.