Özbekistan ‘ı ziyaret ettiğim bir zamanda Semerkant’ta Timur’un mezarına gittim. Mezarın başında dua edip etmemekte tereddütte kaldım. Sonra bir Fatiha okudum ama okurken de eğer Türklüğe ve İslam'a hizmet etmişse diye de ekledim.

Bu yazımda Timur ve İzmir ‘i sizinle paylaşmak istedim.

Türk Denizcilik tarihinin önemli isimlerinden Aydınoğlu Umur Bey, "Düsturname" adlı eserindeki iki İzmir olayını böyle anlatıyor: Biri Müslümanların yaşadığı İzmir, diğeri ise o zamanlar Hristiyanların hakimiyetinde olan ve "gavur İzmir" diye tabir edilen yerdi.

Bu ikiliğe son veren İzmir'i tek bir Türk yurdu haline getiren ise Emir Timur olmuştu. İşte Emir Timur'un muhteşem askeri dehasına bir örnek olan İzmir kuşatması...

1402 yılı Ankara Savaşı sonrası Emir Timur, Yıldırım Bayezid'i hem mağlup etmiş hem de esir almıştı. Ordusuyla Kütahya topraklarına gelmişti ve başsız kalan Osmanlı devletinin geleceği meçhuldü. Nitekim bu yıllara Osmanlı tarihinde "Fetret" yani "Bunalım" dönemi denir.

maxresdefault (1)-5
Timur'un Kütahya'da yaptığı kısa zafer kutlamalarından sonra eğlence sona ermişti. Artık vakit bir Orta Asya geleneği olan yağma vaktiydi.

Emir Timur, ordusunu çok küçük birliklere ayırarak Anadolu'nun dört bir yanına gönderdi ve tüm şehirlerden savaş ganimeti toplanmasını emretti.

Elbette padişahları esir olan Osmanlı ahalisi de bu yağmaya karşı pek direnemedi. Sadece altın ve kıymetli eşyalar değil, köylülerin elindeki hayvanlar, kütüphanelerdeki değerli eserler zorla alıkonuldu ve Osmanlı'nın bazı önemli alimleri de ikna edilerek Timur'a katıldı.


Tüm bu yağma hareketleri devam ederken, Timur'a ilginç bir mektup geldi. Timur'un yanında bulunan ve o dönemin tarihini bizzat yaşayarak kaleme alan Nizamettin Şami, "Zafername" adlı eserinde mektupta yazanları şöyle belirtiyor:


Burada bir kale var, adı İzmir ve Frank Komutanlarının bulunduğu yerdir. Onların namusu buraya bağlı. Bugüne kadar onların çanını susturabilen kimse çıkmadı. Onların havra ve kiliseleri zengin, malı, mülkü, çok ve hazinelerle dolu.
Frenkler çeşitli yerlerden yağmaladıkları hazineleri buraya getirirler. Bugüne kadar onlar kimseye asla haraç ve vergi ödemediler.

Daima Müslümanlara karşı fitne fesat tertiplemişlerdir. Hiçbir padişah onlara tesir etmemiş. Belki de pervasızlıklarına razı olmuşlardır."

İşte bu mektubu okuduktan sonra bozkırdan gelen yaşlı kurt Emir Timur gözünü İzmir'e dikti. Yalnız şunu belirtmek gerekir, o tarihlerde iki ayrı İzmir vardı, nedeni ise İzmir'de iki farklı kale olmasıydı.


Bu kalelerden sahile uzak olan iç taraflarda ki Kadifekale, Türk Müslümanların hakimiyetindeydi. Diğeri ise tüm sahilin kontrolünü elinde bulunduran ve Hristiyan şövalyelerin egemenliğinde olan Liman Kalesiydi.
Buradaki Müslüman halk kendi yaşadığı yere İzmir, Hristiyanların yaşadığı sahil kesimine ise "gavur İzmiri" demekteydi. Bugün bazı kesimlerce kullanılan ve hoş olmayan "gavur İzmir" tabiri de bu şekilde ortaya çıkmıştı.
Kuşkusuz ki Timur'un Kadifekale ile bir işi yoktu, onun işi Haçlı bayrağının dalgalandığı Liman Kalesiydi. Burası Hristiyan şövalyelerin egemenliğinde, Haçlıların Anadolu'da direnen son kalesiydi.
Şehrin hem zengin hem de Hristiyanların elinde bulunuyor olması, Timur için kaçırılmayacak bir fırsattı. Çünkü Timur bu şehri alırsa, bölgedeki Hristiyan egemenliğine tamamen son vererek, Anadolu'da yaşayan Müslüman Türk halkının güvenini kazanabileceğini düşünüyordu.


Nitekim Osmanlı Devleti, "Gavur İzmir" diye tabir edilen Liman Kalesini yedi yıl kuşatmış, lakin ele geçirememişti. Daha önce sürekli Müslüman devletlerle savaşan Emir Timur, bu sefer gaza anlayışı ile İzmir'e yürüdü. Aralık 1402
Üstelik ordusunun büyük çoğunluğunu Anadolu'nun dört bir yanına ganimet toplamaya gönderdiği için yanında sadece 4.000 askeri vardı.


Liman Kalesi ise denizden gelen desteklerle beraber 1000 civarında zırhlı şövalye tarafından savunulmaktaydı. Bu kale eski İzmir Limanı içinde sırtını denize dayamış, son derece güçlü kalın surlarla çevrilmiş, gayet korunaklı bir kaleydi.


Hatta kimilerine göre, kuvvetli bir donanma olmadan burayı almak imkansızdı ve Timur'un elinde tek bir kayık bile yoktu. Timur, ilk gün Beyaz Bayrak çekerek kaledekilerle görüştü ve onlara şöyle bir seçenek sundu:
Eğer Müslüman olurlarsa ve kaleyi teslim ederlerse, kimseye zarar vermeyecekti. Ancak kalenin kumandanı Hospitalier şövalyelerinin başı Guillaume de Munte, bu teklife hakaretlerle cevap verdi. Tabii ki, savaş artık kaçınılmazdı.


Strateji dehası Emir Timur, kale surlarına direkt saldırmaktan ziyade önce gelebilecek yardımları kesmek için limanın girişinde bulunan iki kara parçasına büyük taşlarla köprü gibi eklemeler yapılmasını ve limanın ağzının iyice daraltılmasını emre.


Ayrıca, bununla eş zamanlı olarak yer altından tüneller kazılarak bütün surların altındaki topraklar boşaltıldı ve buraya surları destekleyen ağaç kütüklerinden sütunlar dikildi. Şövalyelerin surların altının boşaltıldığında haberi yoktu.


Ancak, limanın girişindeki çalışmaları görünce Timur'un limanın ağzını tamamen kapatmaya çalıştığını ve bunun yıllar alacağını düşünüp rahat bir nefes almışlardı. Ancak Timur'un öngörülemez bir askeri zekası vardı.
Ordusundaki tüm mancınıkları surların önünden çekerek limanın iki yakasına uzatılan bölgelere konuşlandırdı. Böylelikle yardım için gelen ve daraltılan liman girişinden geçmek zorunda olan gemileri bir bir vurmaya başladılar.
Hatta daha sonra bunu bir adım öteye götürerek esirlerin kesilen kafaları mancınıklarla limanın girişine atılmaya başlandı.

Öyle ki yardıma gelen gemiler, denizin üstünü kesik insan kafalarının kapladığını görünce dehşete düşüp geri dönüyorlardı. Fakat asıl hamle bu değildi.


Boşaltılan ve kütüklerle desteklenen surların altı yanıcı yağlarla dolduruldu ve tüneller ateşe verildi. Kül olan ağaç kütükleri surları desteklemeyi bırakınca Haçlıların güvendiği kaleyi çevreleyen devasa duvarlar birden yerle yeksan oldu.

İşte asıl savaş şimdi başlamıştı.


Çöken surların arasından kaleye dalan Timur'un askerleri şövalyelerle göğüs göğüse çarpışmaya girdi ve şehir çok kısa zamanda zapt edildi. Son anda gemilere atlayıp kaçmayı başaranlar olsa da bölgedeki Hristiyanların çoğu katledildi.


Tüm olaylar kimi tarihçilere göre üç gün, kimi tarihçilere göre ise yedi gün sürmüştü. İstanbul gibi fethedilemez denilen İzmir'in bu kadar kolay düşmesinden sonra Timur'un gazabından korkan ve sıra kendisine geldiğini düşünen Bizans İmparatoru II. Manuel Palaiologos, Konstantinopolis'e dokunmaması için ona çok değerli hediyeler göndermiş ve bağlılığını sunmuştur.

Timur İzmir'i almasının ardından şehrin yönetimini buradaki Müslüman Türklere bırakarak ve artık bir Gazi olarak Anadolu topraklarını terk etmiştir.