1949 yılında Tokat’ın Reşadiye ilçesinde küçük bir köyde bir çocuk doğdu . Adını Hüseyin koydular. 

Zor bir çocukluk geçirdi. Babası zor bir insandı. Hergün annesine ve Hüseyin’e şiddet uyguluyordu. On yaşına gelmişti, bir gün annesini döverken dikildi babasının karşısına! Baba çılgına döndü , annesini ve Hüseyin ‘i kapının önüne koydu. Hüseyin’in hikayesi bundan sonra başladı.

Anne oğul çoban Celal emmiye sığındı .

Hem koyun güdüp hem de çoban Celal emmiden okuma yazma öğrenince babasını hayatlarından çıkarmak için Ankara'ya silah almaya gider, üstelik biletini de annesi alır.
Fakat 11 yaşındaki bir çocuğa kimse iş vermez.


Ulus'ta çakmak satarak günde 75 kuruş kazanmaya başlayınca gidip bir ciğerci ile anlaşır ve günde bir öğün ciğer yiyerek hayatta kalır.
Sıhhiye'de bir tuvalette yatıp kalkar.


Anne tarafından kalan tarla 2'ye bölünmesin diye karşısına çıkan abisi onu zehirlemeye çalışır, fakat durumu fark edip kurtulur.
O günden sonra silah almaktan vazgeçip tüm bağını koparıp İstanbul'a gider.


Bir meyhanede komi ve bulaşıkçı olarak çalışmaya başlayınca biriktirdiği parayla bir kömürlük kiralar ve orada yatar.
Aynı zamanda emekli bir albaydan çok ucuza haftada 1 kez İngilizce dersi alır.


Bilet için parası yetince İngiltere'ye gider ve iş bulduğu kebapçının bodrumunda kalır.
Tuvalette yıkanır fakat asla pes etmez. Peki sonra ne mi olur?


Aradan yıllar geçer ve yükseldiği o kebapçıdan çıkıp, bir lokanta açar.
Yılmadan çalışır ve bugün Londra'da önünde kuyruklar oluşan ‘Sofra’ ismindeki restoran zincirini kurar.


Eskiden çalıştığı lokantayı satın alır ve yemeklerini İngiltere kraliyetine sunan ünlü biri haline gelir.
Bu yüzden ‘İngiliz Kraliyet Ailesi’ne Türk yemeği yediren adam’ lakabını alır.


İşte bu ibretlik hikayedeki kahraman İngiltere’nin ünlü Tokatlı şefi Hüseyin Özer’dir.

Şimdi Londra ‘nın lüks semtinde yaşayan , at binen, golf oynayan, ferrarisi olan Hüseyin ‘in hikayesi bu…