Ramazan, 11 ayın sultanı kabul edilir. Çünkü oruç ayıdır. İslâm’a göre oruç bir tür arınma, iradenin sınanması, sabır testi ve ruhun halden hale geçmesidir. Ramazan’ı ve orucu en güzel anlatan yazarların başında yer alan Sezai Karakoç, Ramazan ayını “umut etmenin, değer bilmenin” vakti olarak görür. 

Sezai Karakoç’a göre oruç, “Ayakkabıyı cilalayıp parlatmak gibi; insan ruhunu cilalayıp parlatır, nurlandırır.” Karakoç şöyle devam eder:
“Çocukluktan başlar orucu sevmek, hatta bir büyüme belgesidir.

Nitekim oruç, çocuk kalbinde cesaret göstergesidir.
Çocuklar için başka bir tattır Ramazan, geç vakitlere kadar sokaklarda, parklarda, bahçelerde, cami avlularında koşuşturmanın verdiği mutluluğun içerisinde kayboluşun adıdır. Oruç insanların her yıl bir ay süreyle katıldığı bir ruh şölenidir.”

Türkiye’de oruç tutmanın dini gereği kadar kültürel etkisi de vardır. Bu etki öyle büyüktür ki, orucun yaratttığı duygu hali ve atmosfer bir yaşam biçimi olarak çarşıya pazara, hana hamama, kahvehaneden mutfağa her yerdedir. 

Ramazan, teravihleri, sohbetleri, itikaf ve inzivaî  halleri, özenle hazırlanmış sahur ve iftar sofraları, mutfak gelenekleri ve birçok ritüelleri ile toplumsal hafızaya kazınmıştır. Her yıl değerinden hiçbir şey kaybetmeden gelir ve  her kuşak onu sahiplenir. Ramazan’ın toplumsal rüzgar estirmesi onun her yaş ve her gelir grubu tarafından kabullenilmesinin tezahürüdür. 

Sıcak Pide Kokusu

Ramazan ayı bana çocukluğumun en güzel anıları, en nefis lezzetleri ve en lâtif kokularıyla gelir. Gençliğimin baharında, “Ramazan sana neyi çağrıştırıyor?” sorusuna, hiç düşünmeden “sıcak pide kokusu” yanıtını vermiştim. Yarım asır sonra cevabım yine aynı. 

Ramazan, müjde ayıdır, arınma, hafifleme ve kurtuluş ayıdır. Ruh plânında bu derinliği sunan Ramazan ayının dış dünyaya açılan kokusu ve lezzeti benim gibi birçok insan için pidedir.

Üstü hafif kabuk bağlamış yanıksı bir kat, içi fırından teneffüs ettiği meşe kokusuyla dolu çıtır çıtır bir lezzet… Ramazan pidesindeki koku, ekmekten daha yoğun, daha tatlımsıdır. İçinin süngerimsi dokusu seyirliktir ve her yiyeceğe eşlik etmeye hazırdır.

Fırında pide kuyruğuna girmeyen, sıcak pideyi göğsüne bastırıp, kokusunu içine çekmeyen, ucundan bir parça koparıp ağzına atmayan çocuk, eğer varsa, neler neler kaçırmıştır! Pide, çocuk damağının ilk kıvamlı lezzetidir; iftar sofrasının ilk lokmasıdır. O, ezelden sevilendir, sonradan ünsiyet kurulmaz.

Pide-Pizza Kardeşliği

Pide, bizim vaz geçemediğimiz, Ramazan ayı ile özdeşleştirdiğimiz bir nimet olsa da, kelime kökeni Yunancadır. Yunanca píta πίτα “yassı hamur ekmeği” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük ise Aramice/Süryanice pītā פִּיתָּא “ekmek parçası, lokma” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük İbranice aynı anlama gelen pat פת sözcüğü ile eş kökenlidir ve İbranice pātat פתת “kırma, (özellikle ekmeği) bölme, ufalama, lokma haline getirme” kökünden türetilmiştir.

Pide ile pizza kardeştir; farklı coğrafyalarda doğmuş olsalar da kökleri aynıdır. Pide ve pizzanın benzerlikleri çoktur. Pizza, İtalyanların milli yemekleridir ama kelimenin kökü, dil bilimcilere göre, Aramice ekmek parçası veya lokma anlamında pita kelimesine dayanmaktadır. 

Kelime Yunancaya yassı ekmek anlamında pita olarak geçip Bizans döneminde İtalya’ya ulaşmış ve pizza olmuş. Pide ve pizza benzerliği, ilk iki harften ibaret değildir; hamurun hazırlanıp açılmasına, içine konulan malzemelerden pişirme tekniklerine ve sofraya gelişine kadar devam eder. 

Pide Doğu’ya, pizza Batı’ya aittir. Birbirinden ayrı düşmüş, ayrı ellerde yoğrulmuş iki kardeş olmalarına rağmen ortak yönleri olduğu kadar ayrıştıkları yanları da çoktur. 

(Devam Edecek)