Kahramanmaraş merkezli 11 ili vuran, on binlerce can alan depremlerin yaraları sarılmaya çalışırken, 10 bin artçı sarsıntı tehlikenin sürdüğünü gösteriyor.

En son Malatya’nın Yeşilhisar İlçesi’nde meydana gelen 5.6 büyüklüğündeki depremde 2 kişi yaşamını yitirdi, 140 kişi yaralandı. Uyarılara karşın ağır hasarlı binalardan eşyalarını çıkarmaya çalışan depremzedeler var.

İnsanlar tehlikeyi göze alarak sağlam buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi, televizyon ile mobilyaları hasarlı binalardan çıkarmaya çalışıyor. Son derece yanlış olan bu tutum mutlak önlenmeli.

Zira candan ötesi yok. Eşyalar sonradan edinebilir. Ancak giden hayat geri getirilemez.

Yeşilyurt merkezli depremde Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu ilçesinde hasarlı metal fabrikasının çökmesi sonucu 1 işçi hayatını kaybetti. Ne acıdır ki o emekçinin yıkılmak üzere olan binaya işverenin zorlamasıyla girdiği ortaya çıktı. Ölen emekçinin yakınları vicdansız patronun “işten atma” tehdidiyle bazı işçileri ağır hasarlı binadan paket ürünleri çıkarmak için içeri girmeye zorladığını belirtti.

Ve binanın bir kısmının artçı depremde çökmesiyle İsmail Alakız can verirken, 4 emekçi yaralandı. Öylesine gözünü para ve mal hırsı bürümüş ki o patronun kapısında “iş güvenliği bu noktada başlar” yazan ağır hasarlı fabrikaya çalıştırdığı emekçiyi göndermekte sakınca görmüyor.

Yakınlarını yitirmiş, evleri yerle bir olmuş, barınmak için çadır bekleyen depremzedeler olgun şekilde acılarını hafifletmeye

çalışırken, paragöz patron çalıştırdığı emekçisini ölüme gönderiyor. Utanılası bir durum.

Vicdan sahibi olabilmek, egosunu dışlamak, mal hırsını törpülemek insan olmanın temel niteliğidir. Eğer bu duyguları yapınızda taşımıyorsunuz, çok düşük ücretle çalıştırdığınız emekçiyi bile bile ölümün kucağına da atarsınız, hiçbir şey olmamış gibi suyun yüzüne de çıkarsanız.

“Önce iş güvenliği” tabelalarını astırdınız fabrikanızın duvarlarına çok güzel. Nerede emekçinin iş güvenliği? Ayakta zor duran binanın içine malınızı çıkarmak için gönderdiğiniz emekçiyi böyle mi koruyacak, can güvenliğini sağlayacaktınız. Söylenecek tek söz var; yazıklar olsun.

Genç yaşında ölüp giden işçinin geride bıraktığı ailesinin, yakınlarının hakkını nasıl ödeyeceksiniz? Belki bir miktar kıdem tazminatı vererek sorumluluktan kurtulmaya çalışacaksınız. Ama o acı hiçbir zaman gitmeyecek, yaşamınız boyunca belleklerinizde ve vicdanınızda ağır bir yara olarak duracak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bu olayı enine boyuna irdelemesi, ihmal ve kusuru ortaya çıkarması, bedelini ödetmesi şart. Sonuçta bir garibanın canı gitti.

Kızılay’ın AHBAP’a 46 milyon liralık çadır, 14 milyon liralık gıda satması toplumun vicdanını incitti. Tek görevi afet döneminde evsiz kalanlara çadır ve gıda yardımı yapmak olan Kızılay’ın yöneticilerinin satışı savunması ilginç ve düşündürücü.

Halkın gönüllü katkılarıyla oluşan yardımları ticari amaçla başka yerlere aktarmak veya satmak kabullenilecek gibi değil.