Uzun süredir amansız hastalığa karşı verdiği mücadeleye yenilen eşimin kız kardeşinin haberini duyunca bir kez daha anladım dünyanın boş olduğunu.

Her canlı gibi insanların da yazgıları doğrultusunda bir sonları var. Kimi amansız hastalıktan, kimi ani kalp krizinden, kimi diğer hastalık ve trafik kazalarından, doğal afetlerden ötürü can veriyor. Kim bilebilirdi ki dünyayı esir alan korona belasının bir yılda yüz binlerce insanı sevdiklerinden ayıracağını. Hala savuşturulamayan ölümcül virüs, her ne denli çeşitli aşılar geliştirilse de epey uğraştıracak.

Ölümlü dünyada bireylerin en büyük hedefi, gönenç içinde, rahat, kimseye muhtaç olmadan yaşamını sürdürmek, helalinden kazanıp eşinin, çoluğunun çocuğunun geleceğini garanti altına almaktır. Ne var ki gelir dağılımındaki adaletsizlik, eşit olmayan uygulamalar, memura, işçiye, emekliye, çiftçiye ve esnafa yeteri ve hak ettiğini vermemek toplumda dengesizlik yaratıyor. Ekonomideki olumsuzlukları en çok emeği ile geçinenler ve yoksullar yaşıyor.

Şu kısacık yaşamda daha adil ve eşit bir bölüşüm gerçekleşse, herkes yaşamını rahatlıkla sürdürebilse, doğaya saygı gösterse inanın dünya daha yaşanır bir hal alacak, çıkar savaşları, ülkelerin ve toplumların birbirlerine karşı baskıları olmayacak. Ama bu dediklerim gerçekleşmiyor, gerçekleşemiyor. Teknolojinin gelişimine koşut çıkarcılık ve bireyselleşme her yerde egemen oldu. Karşılığında yitiren insanlık oluyor.

Demem o ki, aç gözlülük yapmadan, herkes birbirinin hakkına saygı göstererek, kurallara ve yasalara eksiksiz uyularak, egoistlik ve para hırsı yerine yardımlaşma ve dayanışma egemen olarak, üç kuruş için en yakın dostunu satmayarak ve en önemlisi vefa denilen sözcüğün bir semt adı olarak kalmadan  öne çıkarak, karşılıklı saygı eksik olmadan, birbirine tepeden bakmayarak yaşamın sürdürülmesi durumunda hiç kimsenin çivi çakamayacağı dünyada daha adil ve eşitlikçi bir yaşam olası. Aslında hiç de zor değil bunu yaratmak.

İnsanlığın ortak kullanımı olan doğal kaynaklar birileri tarafından ele geçirilerek, kendi egemenlikleri altına alınıyor. Emperyalist ülkelerin, az gelişmiş ülkelerde var olan altın, elmas, petrol, doğalgaz ve diğer değerli zenginlikleri zorla, işgalle ve baskıyla işletmesi, söz sahibi olması dünyadaki eşitsizliğin ve adaletsiz uygulamanın en yalın örneği. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin en doğal hakkı olan petrol ve doğalgaz aramasına okyanus ötesindeki ABD’nin, Akdeniz’e kıyısı olmayan AB ülkelerinin şiddetle itiraz etmesi emperyalist ve çıkarcılık, bencillik anlayışının en son halkası. Hep bana demekle nereye varılacak. İnsanlar da tıpkı emperyalist ülkeler gibi.

Ülkeler gibi, aç gözlü insanların tutumundan dolayı dünya yaşanır olmaktan uzaklaşıyor. Ama bilmedikleri dünyanın boş olduğu, kendilerini de bir sonun beklediği . Onlar sanki dünyaya çivi çakacaklar. Unutulmasın ki, herkes göç ettikten sonra yaşamındaki olumlu ve olumsuzluklarıyla anılır.