İnsanı insan yapan özelliklerden biridir yaşadığımız duygular. Önemli bir yere sahip olan duygularımız üzerine oldukça fazla konuşur ve odaklanırız. Genel olarak da duyguları olumlu ve olumsuz duygular diye sınıflandırırız. Mesela sevinci olumlu duygu veya istenilen duygu olarak tanımlarken üzüntüyü olumsuz ve istenmeyen duygu olarak tanımlarız. Pek çoğumuz bu sebeple yaşadığımız üzüntü, kaygı, öfke gibi istenmeyen duyguları yok sayıp yerine olumlu olanları yaşamaya odaklanırız.

Peki olumsuz duygulardan kaçmak iyi oluşumuz için işlevsel mi?

Her duygunun bir işlevi ve psikolojik iyi oluşumuz için önemi vardır. Her ne kadar tahammülü zor olan olumsuz duyguları yaşamak istemeyip olumlu hale getirmeye çalışsakta her duygunun  işe yarar olduğunu bilmeli,  yaşanan o duyguları kabul etmeliyiz. Yaşanılan duygular bize ihtiyacımızın ne olduğunu öğretendir aslında. Dolayısıyla yaşadığımız bir olayın yarattığı endişe, öfke, üzüntü vs. yerine iyi hissetmeliyim tepkisi pek işe yaramamakta. Hepimiz herhangi bir hissimizi yok sayarak onu ortadan kaldıramadığımızı deneyimlemişizdir. Çünkü bu ,yaşadığımız duruma pek uygun değildir. Aksi takdirde, bütün duyguları savaşmadan kabul edip  yaşanmasına izin verdiğimiz sürece kendimizi daha iyi anlarız. Kendimizi daha iyi anlamak, duygusal ve bilişsel gelişimimize olumlu etki sağlayacaktır. Çünkü sadece olumlu olanı yaşayarak ihtiyaçlarımıza ulaşamamaktayız.

Peki psikoloji biliminde duyguları değerlendirirken neye dikkat ediyoruz?

Psikologlar yaşanılan duygunun ne sıklıkta yaşandığı, yoğunluğu, şiddeti, süresi ve duruma uygunluğu ile birlikte değerlendirmektedir. Bunun yanı sıra yaşanılan duygunun içeriye ve dışarıya yansıtılan zararlı boyutunun olup olmadığını dikkate almaktadırlar. Yani herhangi bir zarar söz konusu olduğunda duygu düzenleme becerileri üzerinde durmamız gerekmektedir. Çünkü öfkemizi, üzüntümüzü yaşamamız kendimize veya başkasına zarar vermek demek değildir. Zarar söz konusu olduğunda duygularımızı yönetmeyi öğrenmemiz gerekir.