Bugün Gaziantep FK, futbol ve futbolu doğru yönetmek adına birkaç kelam edeceğiz sevgili okurlar.

Ne zamandır Gaziantep’te futbolu ve yönetimi yazmak istiyordum. İşte tamda zamanı geldi çattı dedim.

Bilindiği üzere geçtiğimiz hafta sahamızda oynanan ve 1-0 mağlubiyetimizle sonuçlanan Sivas maçı sonrasında Mehmet Büyükekşi başkanlığında toplanan yönetim kurulu olağan kongreye gitme kararı aldı ve sayın Büyükekşi yeniden aday olmayacağını duyurdu.

Bu gelişmenin ardından mevcut yönetimde başkan vekili olarak görev yapan aynı zamanda iş insanı olan sayın Cevdet Akınal’ın STK’lar ve kent üst düzey yönetimiyle görüştükten sonra tek aday olarak seçimlere gireceği bilgisine ulaştık.

Eğer son anda bir sürpriz yaşanmazsa Gaziantep FK’nın yeni başkanı sayın Cevdet Akınal olacak !

Gaziantep için hayırlı uğurlu olsun!

Türkiye Futbol Federasyonu’ndan (TFF) yapılan açıklamaya göre içlerinde Gaziantep FK’nında bulunduğu 3 kulübe takım yüzde 6 harcama limitlerini aştıkları gerekçesiyle ihtar cezası verildiği haberi ile şoka girdik.

Borcu olmayan, iyi bir muhasebe ile yönetilen, ayağını yorganına göre uzattığı ile övünen bir kulüpte yüzde 6 sapma varsa bir yerlerde iyi gitmeyen bir şeyler var demektir!

Dilimizin döndüğü kadar anlatalım!

Gaziantep FK'da iki sezonda sportif anlamda başarılı işler yapan Gaziantep FK maddi anlamda nerede yanlış yaptı? TFF'den neden ihtar cezası geldi? 

TRANSFERE 90 MİLYON TL

2019/2020 sezonunda TFF Gaziantep FK'Ya 78 milyon TL transfer harcama limiti verirken kırmızı siyahlılar bu limiti 12 milyon tl aşarak tam 90 milyon TL transfer harcaması yaptı.

Yaptığı yanlış stratejilerle parayı harcama konusunda tutarsız bir görüntüde olan kırmızı siyahlı yönetim sadece transfere 90 milyon TL harcayıp bütçeyi doğru kontrol edememesi de yine dikkat çeken bir başka ayrıntı oldu.

Olağan kongrede menajerlik harcamaları, Sumudica’ya ödenen rakamlar, Sa Pinto’ya ödenen rakam ve devre arasında alınan ancak hiçbir varlık gösteremeyen ve çokça eleştirilen futbolculara ödenen rakamlar açıklandığında (Zaten Şeffaf kulüp açıklar) savurganlığın ve yüzde 6 kaçağın nedenlerini de bulmuş olacağız!

Önümüzde bir Gaziantepspor gerçeği varken, yazmak gereği duydum…

Takım yöneticileri oluşturdukları sistemsizlik ile futbolun ruhunu yozlaştırmayı başarı saymaktalar. Hakemler, taraftarlar, basın, futbolcular ve sahalardan önce ilk konuşulması, eleştirilmesi ve bu eleştiriler ışığı altında kendine çeki düzen vermesi gereken kurum futbolumuzu yöneten ‘yöneticilerdir’’. Kulüplerin yaşadığı sorunların, kulüplerimizi ve futbolumuzu yönetenlerden kaynaklanan bir durum olduğu artık su götürmez bir gerçek.

Çoğu sezonda liglerin sonu yaklaştıkça, iflas bayrağını çeken, yalnız bırakılan kulüplerin haberlerini sıkça duymuşuzdur ve duyuyoruz da

Herşey iyi giderken mangal da kül bırakmayan kulüp yöneticileri, işler ters gittiğinde neredeyse oturdukları evin adresini değiştirecekler. Profesyonel futbolun içine kadar çöreklenen durum bu, amatör de bu, altyapıya yaptıklarını da varın siz düşünün…

Avrupa futbolu UEFA’nın katı kuralları gereği kontrol altında, TFF’nin getirdiği mali fair-play ile de Türk kulüpleri de hizaya giriyor. Kulüp idari yapı kanunları da değiştikten sonra ‘Her yönetim borçlardan kendi’ sorumludur kanunun geçmesiyle birlikte inanın bu borçlanmalar, kontrolsüz borçlanma, bakkal usulu defter tutma dönemleri de sona erecek.


Futbol. Bir spor, bir oyun, bir sosyal olgu. Bir top ve 22 adamla dünyayı kasıp kavuran hemen hemen her erkeğin hayatına girmiş ilk aşk.

Peki, nasıl yönetilmeli futbol? Günümüzün en önemli ligi olarak gösterilen İngiltere Premier Ligi’ne bakınca, hemen hemen her kulübün zengin bir iş adamının elinde olduğunu görüyoruz. Sistem şöyle işliyor, Roman Abramovich tarzında parası olan ve futbolu seven iş adamları bir kulübü satın alıyorlar. O dakikadan sonra kulüp aynı bir şirket gibi işlemeye başlıyor. Nasıl ki kurumsal şirketlerin departmanları var ve bu departmanlar birbiriyle çatışmadan kendi görevlerini yerine getiriyor, İngiltere’deki neredeyse her kulüpte de işler böyle yürüyor günümüzde. Transfer ile ilgili konular ‘scounting’ departmanında, kulübün sportif olaylarıyla alakalı her konuya sportif direktörler bakıyor. Finansına finansçılar, marketing’ine marketing’çiler bakıyor.

Peki, Abramovich tarzındaki patronlar ne yapıyor? Kulüplerini yani şirketlerini uzaktan izleyip her konuda yöneticilerinden bilgi ve rapor alıyorlar. Günümüzde Rusya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde futbol bu sisteme doğru geçiş yapıyor. Bana göre önümüzdeki yıllarda Avrupa Futbolu’nda trend tamamen böyle olacak gibi.

Türkiye’de ise işler şöyle yürüyor. Bir kere kulüplerimizde bir seçim kültürü var. Bu kültür aslında bence çok güzel bir kültür olmak ile birlikte futbolu biraz siyasallaştırıyor. Avrupa’yı baz aldığımız zaman başka ülkelerin kulüplerinde de seçim kültürleri var, ancak gelişmiş ülke demokrasisi ile gelişmekte olan ülke demokrasisi aynı olmadığından bizim ülkemizde futbolun içerisinde olan seçim maalesef ülke siyaseti ile iç içe geçiyor.

Bunun dışında değerlendirmek gerekirse eğer kulüplerin kongre üyeleri içerisinden bir müteahhit ya da çok zengin bir iş adamı çıkıyor, daha önce futbol ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen iş hayatında itibar kazanmak için başkan olma planları yapıyor. Bu planları yaparken de daha önce de vurguladığım gibi futboldan hiç anlamamasına rağmen futbol ile ilgili vaatler veriyor.

Bu müteahhitler ya da iş adamları ‘kulüp başkanı’ sıfatıyla görev tanımı belli olmadan istedikleri gibi; teknik direktör getiriyor, yanına çok sevdiği bir adamı sportif direktörü olarak atıyor, yine yakın iş ilişkilerinde bulunduğu bir arkadaşını futbol şube sorumlusu yapıyor, bazen o da yetmiyor takımın bir ‘abi’ ye ihtiyacı var deyip antrenman tesislerine birini daha görevli olarak atıyor. Hiç birinin ne yaptığı belli değil, kimin görevinin nerde başlayıp nerde bittiği belli değil. Transferi başkan mı yapar? Sportif direktörün yetki alanında sadece oyuncu izlemek mi vardır? Teknik direktör sadece antrenman yaptıran adam mıdır? Hiçbir şey belli değil.

Bir başarısızlık anında herkes birbirini suçlar, hatanın kimde olduğunu bilemezsin çünkü şeffaf yönetim yoktur. Kulüpler borsada işlem görmesine rağmen hâlâ futbolculara ödenen ücretler konusunda şeffaf olamaz. Yani sözün kısası anlayanın mühendis olabileceği bir sistem söz konusudur bizim Türk futboluna bakınca.

Ülkemize baktığımız zaman hemen hemen her alanda özelleştirmelerle karşılaşıyoruz. Telekom özelleştirilebiliyor; bankalar, limanlar ve bunun gibi bir sürü alan özelleştirilebiliyorken kulüpler neden özelleştirilemesin? Kulüp hisselerinin bir bölümünün özelleştirilmesi değil anlatmak istediğim. Gelip parası olan profesyonel bir iş adamının futbola karışmadan takımı satın alıp sonra şirket yönetir gibi yönetmesi. “Burada böyle bir şey olamaz, kulübün sahibi taraftardır” dediğinizi duyar gibi oluyorum da Manchester City’nin, Chelsea’nin sahibi taraftar değil mi? O taraftar olmasa o takımları kim satın alırdı?

Kulüp kültürü denen şey bana göre gerçekten çok güzel. Örneğin Galatasaray’ın lise kültürü, Fenerbahçe’nin Kurtuluş Savaşı mücadelesinden kalma ‘Kemalist’ havası her zaman çok hoşuma gitmiştir. Ancak bu kültürler futbol kulüpleri bir şirket gibi yönetilince de yaşayamaz mı?

İbrahim Kızıl ve kardeşleri tarafından kasıtlı olarak batırılan Gaziantepspor kulübü bugün tarihin tozlu yapraklarında yerini aldığına göre; gelin şu Gaziantep FK’yı kent halkı ile kucaklaştırın, barıştırın, bi kulüp kültürü oluşturun, halka inin… Okul projeleri geliştilsin, gençler bu takımı sahiplensin, yer gök kırmızı siyah olsun!

Birilerinin değil Gaziantep halkının malı olsun… Tribünler dolsun taşsın...

Kulübü doğru yönetmek peki ama nasıl ?

Eğer herkesin görev ve yetki alanları belli olursa, sahip yani patron kim belli olursa, patronun ayrı yerler için atadığı yöneticiler belli olursa, o zaman ego çatışmaları da olmaz. Siz hiç bir şirkette pazarlama departmanı ile insan kaynakları arasında bir ego çatışması gördünüz mü? Şahsen ben ne gördüm ne duydum. Kulüplerimiz böyle yönetilmeye başlanıp çağa ayak uydurabilirse çok daha kolay şekilde başarı geleceğine inananlardanım.

Bir kulüp, başkan ve yanındaki yönetim kurulunun malı değildir. Kulüplerin tarihi aynı zamanda o kulüplerin bilinir/görünür insan kaynakları ile bilinmeyen/görünmeyen insan kaynaklarının kaynaşmasının tarihidir.

Yöneticiler kadar tribünlerde yer alan veyahut içi sızlayarak kulübünü takip edenlerin var kıldığı geçmişin, bugünün ve belki de henüz dünyaya gelmemiş olanlarındır.