Sipahi oğlu Ahmet Paşa, 1590'lı yıllarda bir sipahinin oğlu olarak dünyaya geliyor ve herhangi bir özel eğitimi olmamasına rağmen epey güzel yazı yazabiliyor.

Sonrasında Maliye Kalemliği'ne getirilen paşa; 40 yaşına kadar hazine, ekonomi ve maliye defterlerinden sorumlu gelir gider hesaplarını yazan ve kayıt tutan kişi olarak hizmet veriyor.

Daha sonra bir basamak yükseliyor ve kimliklerden sorumlu bir rütbe olan tezkireci oluyor. Ahmet Paşa hırslı biri olduğundan '40 yaşa geldik daha da sabrım yok.' diyerek Sadrazam Sultanzade Paşa'ya rüşvet verip önce Mevkufatçı yani savaş için ayrılan para işleriyle ilgilenen görevli, sonrasında ise Defter Emini yani arazi kayıtlarının saklandığı defter ve bu defterlerle ilgili günlük işlemlerin yapıldığı Defterhâne'nin âmiri oluyor. Zaten olaylar da bundan sonra başlıyor.

Hezarpare-Ahmet-Pasa-kimdir

Paranın her kapıyı açtığını gören Ahmet Paşa, birkaç yıl sonra Vezir olup defterdarlığa getiriliyor. Yine de Ahmet Paşa durur mu? Gidip Sultan'ı buluyor. Deli İbrahim lakabıyla bilinen Sultan 1. İbrahim'e o günün parasıyla 300 kuruş, günümüze göre yaklaşık 3 milyon lira rüşvet vererek kendini sadrazam olarak ilan ettiriyor. Yine de yetmiyor... Sultan'ın 2 yaşındaki kızını istiyor ve onunla sözleniyor. Öylesine bir sipahinin oğlu olan Ahmet Paşa, böylece damat oluyor.

Sadrazam, 1647 yılında göreve geliyor ve tam o sırada Osmanlı-Venedik savaşı gerçekleşiyor. Venedikli askerler, 60 gemiyle Çanakkale Boğazı'nı kapatıyor ve Girit Adası ile Bosna Adası'na saldırıyor.

Sadrazam, bunu hiçbir şekilde padişaha iletmiyor, aksine ondan saklıyor. Fazlı Paşa bu durumun karşısında 'Padişahım durum öyle değil; topraklarımız gitti, bitiyoruz.' diyor. Sadrazam Ahmet Paşa ise 'Sen Venedik askerlerini savundun, hain! Hem sen rüşvet alıyordun. Atın bu yalancıyı zindana!' diyor. Kimse de sebebini sorgulamıyor ve hatta padişah bile Sadrazam Ahmet Paşa'yı tebrik ediyor.

Tüm halk savaşta ve savaş son hızda sürerken sadrazam olay çıkarma peşinde. 'Sarayın her yerini samur kürkü ile kaplayalım padişahım, bakın ölümsüz olacaksınız ya beni dinleyin.' diyerek 1. İbrahim'i kandırıp tüm sarayı kürkle kaplatmaya başlıyor. Sadrazam da Samur Vergisi adı altında saray için kullanılan Samur kürkünün vergisini istiyor halktan. Hem de öyle böyle bir vergi değil, baya yüklü bir fiyat...

Sadrazam Ahmet Paşa, 'Nasılsa herkes savaşta, hazine de boşta.' diye düşündüğü için hazineden paraları alıp cebine koyuyor ve padişaha yaranmak için her tarafı altınla donatılmış kayıklar yaptırmaya başlıyor. Bu kayıkları, günümüzde İstanbul Deniz Müzesi'nde görmek mümkün.

Yeniçeri ağası olan Kara Murat Ağa, sadrazama uyarı mektubu gönderiyor. Sadrazam, planı hemen kuruyor. Sahte bir düğün oluşturuluyor, bu düğüne tüm yeniçerilerle ağa davet ediliyor. Maksat düğün değil, Sadrazam'a karşı çıkan herkesi öldürmek. Bu haber Kara Murat Ağa'ya gidiyor ve olaylar bambaşka bir hâl alıyor.

Yeniçeriler 'Biz sadrazamın kellesini isteriz.' diyerek Fatih Camii'nde kazan kaldırıyor. Padişah da 'Ben sadrazamımı kimseye vermem.' deyince kılıçlar çekiliyor, etraf darmaduman ediliyor. Böylece padişah, tahttan indiriliyor. Sadrazam Ahmet Paşa, bir şekilde kaçıyor oradan. Nereye gitse istenmese de Hacı Behram isminde bir tanıdığı onu saklamaya karar veriyor. Daha sonra hemen ihbar ediliyor tabii.

Sadrazam getirilip fetva ile idam ediliyor. Ne oluyorsa bundan sonra oluyor. Padişah ve sadrazam boğdurulup bırakılıyor ilk başta. Sonrasını ise Tarihçi Reşat Ekrem Koç şöyle anlatıyor: 'Ahmet Paşa şişman bir zattı. İdamdan sonra cesedi soyularak At Meydanı'na bırakılmıştı. Yeniçerilerden birkaç kişi ise cahil halkın batıl inançlarından istifa ederek 'İnsan yağı romatizma ağrı ve sızılarına devadır.' diyerek 5-10 akçeye lokma lokma dağıtmış, halk paşanın bu lokmalarını alıp kollarına ve bacaklarına sürüp bağlamış ve paşanın iri yapılı vücudu bir iskelet kadar kalmıştı.' Bu olaydan sonra ise Paşa'ya Hazerpare yani 'Binbir parça paşa' lakabı veriliyor.