Ölen bir kişinin cenazesi arkasından yapılanlar öyle bir hale geldiki; Acımızı yaşayamıyoruz. Gelene gidene hizmet edip, ölenin nasıl öldüğünü(!) anlatmaktan..

Ne zamandır yazayım diyorum... Her gittiğim yas evinde karşılaştığım ve üzüldüğüm taziye evi yemekleri...

Özellikle Anadolu'da Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da yaygın olan cenaze evi yemekleri...  Taziye vermeye gelenler öğlen yemeği ve akşam yemeklerinde taziye sofralarına daver edilir.  Cenaze ve yas unutulur tekrar dünya işlerine boğaz derdine düşülür.  Ayran soğuk mu? Lahmacun iyi pişmiş mi? Kebap soğuk... Hele ordan tuzluğu ve biberliği verirmisin gibi sevimsiz laflar duyarsınız... Cenaze sahibi acısını unutur misafirin bu derdine derman olmaya çalışır... 

Ben şahsen cenaze evinde taziye evi yemeklerine oturmam çok ısrar edilirse yalnızca bir çay için oturabilirim o da çok nadirdir... 

35576-171432478

Oysa; bir evden cenaze çıkması, o evin fikren ve fiilen meşgul olması demektir. Oysa taziye sahibi gelenleri sanki düğün evi gibi ağırlamakla meşgul oluyor. Olmaz. İslam’ın ‘taziye evinde yemek verilir’ diye bir hükmü yoktur. İslam böyle zamanlarda kederli ailenin omuzlarına yük yüklemek yerine, onlara ikram etmeyi, ayakları üzerinde durana dek destek olmayı emreder. 

Hatırlarım; 1990’lı yıllarda konu, komşu, akraba taziye ziyaretine, ‘Şimdi acıları var, bir de yemek yapmakla uğraşmasınlar’ diyerek tencerelerle yemek götürürdü. 

Sonra şehirleşmenin etkisi ile mahalleler ve köylerin yapısı değişti, kalabalıklaştı. Evler taziyeye yetmemeye başladı. Artık uzak yoldan gelenler de vardı. Hele de taziye Doğu ya da Güneydoğu Anadolu’da ise aşiret mensupları eve değil bahçelere sığamazdı. Bu noktada ‘taziye çadırı’ şimdi taziye evleri uygulaması girdi devreye ama bu kez de komşunun pişirdiği yemek gelenlere yetmedi.

Böylelikle taziye yemeği şirketleri kuruldu. Gelenek görenek, yerini bu yeni uygulamaya bıraktı.

 İsmailağa Cemaati’nden Fatih Kalender Hoca, Fıkıh Saati programında, “Taziye evinde yemek yenmez. O ev, yas evidir. Sanki normal bir günde misafir ağırlar gibi sofra kurulması, kerahati ihlas etme açısından uygun bir ameliye değildir. Oysa bizde bu iş örf haline gelmiş, cenaze sahibi üzerinde bir mahalle baskısı var. Bundan dolayı maddi sıkıntı çekenler oluyor. Bu sebeple taziyede yemek yemekten kaçınalım, ki bu mekruhtur zaten” diyor.

Ancak ne yazık ki taziye yemeği âdetimiz zamanla deforme olmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bazı bölgelerde 3-7 güne kadar uzamakta. Bu da büyük bir mali külfeti beraberinde getirmektir.

 Maddiyatı olana sorun yoktur ama olmayan için sıkıntılı bir durum.

Hatta iki ara bir derede iki gıybetin belini kıran ve uzun zamandır birbirini görmeyip cenaze günü inceden ince sohbet kaynatan akrabadan..

Yanyana izdihamla oturup cenaze kalkmadan ikram bekleyen komşulardan.. Dert ettiğinden değil de, sırf merakını tatmin için cenaze sahibini konuşturanlar..

Ahhh o pideler, illa kıymalı olmalı helva öyle kavrulmaz! İçine çam fıstığı da atılmalı..

Ölenin kıyameti kopmuş arkada dulu yetimi kalmış kimin umurunda?..

İlk perşembesi, yedisi, kırkı, elli ikisi. 40'ı okutulurken bi sarma sarılmazsa konu komşu ne der?.. Tavuk yerine kırmızı et koyulursa bir de aman aman.. O tabaklar nasıl gururla taşınır!.. Sübhanallah, hanımlar ve beyler! Ne kadar çirkinleştik farkında mısınız.

Bir de son moda olarak kokulu taş tespih mıknatıslı magnet dağıtma çılgınlığı başladı ki, dağıtmayanı dövüyorlar desem abartmış olmam. Yahu insan ölmüş insan..!! Belki kabirde kemikleri birbirine geçti azaptan, sen onun adına kokulu taş dağıtarak sevap mı umuyorsun ey kardeşim..

Kim soktu bu çirkin işleri bizim fıtratımıza. Biz ahireti bilen, kabrin ve sorgu sualin dayanılmaz zorluğunu bilen bir ümmet olarak, nasıl ölüm gibi ciddi bir işi şaklabanlık malzemesi haline getiririz?..

Hele mevlid kreasyonu şıklık yarışına hiç girmiyorum. Nerde ne altını varsa takmış evin içinde topuklu terlikle geziyor bir de elinde gülsuyu.. Yahu adam ölmüş adam! Diriden utanmazsın da Allah'tan da mı korkmazsın; Sen de öleceksin! Cenazelerinizi festivale döndürdünüz farkında değilsiniz.

Eğer ölümü bir dakikacık tefekkür edebilseydi, bu toplum bir kaşık pilav yiyemeyecek hale gelirdi. Bakın ne samimiyetimiz kaldı, ne ciddiyetimiz ne edebimiz, ne de Allah ve ölüm korkumuz!.. Kaldi ki, nerde cenaze sahibine saygı duymak ve insanları rahat bırakmak?

Evden ölüden önce pide lahmacun yemek kokuları çıkıyor.. Cenaze sahipleri uyuşmuş bir vaziyette gelenlere tabak taşıyıp hizmet ediyor..

Ben bunu kabul edemiyorum dostlar! Bu işleri siz başlattınız, bitirecek olan da yine sizlersiniz. Kim ne derse desin, reddedin bu bidatleri. Allah ne der kaygısıyla yaşayın, bırakın kul ne derse desin. Ölümü ölüm gibi yaşayın.

Daha ilk bakışta aklî ve mantıkî olmadığı belli olur, akıl reddeder, mantık mâkul bulmaz.

Bir evden cenaze çıkması, o evin hem fiilen hem de fikren meşgul olması demektir. O hâne halkının artık ne yemek yapmaya ne de başka ikramla meşgul olmaya takat ve istekleri vardır.

Ama İslâm dışı kültürlerden alınma âdete bakın ki, "cenaze helvası" diye bir tatlı âdetini cenaze evine yerleştirmişler.Lokma dökecek, Baklava, kadayıf yiyecek...

Bunca acı ve kederi yetmiyormuş gibi, taziye için gelenlere helva yapacak, mutlaka helva tatlısı ikram edecekler, göz yaşlarına baka baka helva yenecek. Niçin? 

Din böyle istiyor da onun için mi? Hayır.  İslâm’ın böyle bir emri yoktur.

İslâm, böyle zamanlarda kederli aileye yük üstüne yük yükleme yerine, onların yüklerini üzerlerinden almayı ister; hatta onların ikram etmeleri yerine, onlara ikram etmeyi emreder; ellerinin, ayaklarının tutmaz olduğu bir zamanda onlara yardımcı olunmasını ister.

 "Cenazeyi defnettikten sonra eve gelip de sesli ağlamaya devam etmek, sonra da yemek ve tatlı yedirmek cahiliyye âdetlerindendir. Müslümana ise, cahiliyye âdetlerine tâbi olmak yakışmaz." İslâm’ın emri, cenaze çıkan eve komşu evlerin bir müddet dışarıdan yemek getirmeleri, komşularının üzüntü ve elemlerine ortak olup, duydukları ıstırabı hafifletmeleridir.

Nitekim aziz Anadolu’muzda bu güzel İslami âdet halen pek güzel örnekleriyle devam etmektedir. Cenaze çıkan eve en yakınından başlayarak komşuları yemekler getirirler.

Onların tutmayan ellerini, bir lokma yemeye muktedir olmayan iştihalarını teselli ile harekete getirir, kara gün dostu olurlar. Bu güzel âdet, ailenin duyduğu teessürün şiddetine göre uzayabilir. Bir, iki, üç gün... Hattâ hafta boyu bile vefalı komşuları onlara yemek getirir, dertlerine ortak olmaya devam ederler.

Bu müddet içinde merhumun/merhumenin sadece iyiliklerinden bahsederler, bu bahsi uzatmazlar, tekrar tekrar akla getirip de zihni meşgul etmeye devam etmezler. Mümkünse unutulur, unutturacak başka mevzulara geçilir. Zaten taziyenin müddeti üç gündür. Üç günden sonra tekrar aynı mevzuya girilip de başsağlığı dilemek, kederi yeniden ihyadan başka bir netice vermez.

Ne acıdır ki yemek götürme adedi zamanla deforme oarak yerini cenaze sahiplerinin yemek tertip ederek gelene gidene ikram etmesi haline dönüşmüştür.

Din İşleri Yüksek Kurulu'nun bu husustaki açıklaması; cenazede dağıtılan bu yemeğin helal olmadığı yönündedir. Son yıllarda cenaze sahibi evlerde cenazenin ilk günlerinde bazen üç gün boyunca bazı yerlerde de bir hafta boyunca yemek yaptırılıp dağıtıldığıdır.

Buraya kadar ortada problem yokmuş gibi görünüyor. Ama dikkat edilince insanların yeni bir hurafeye doğru gittiği endişesidir. Hz. Peygamber, ölünün kendi ailesinin yemek hazırlayıp gelenlere ikram etmesini hoş karşılamamıştır.

Ölen kişinin mirasçıları fakir iseler veya aralarında buluğ çağına erişmemiş çocuk var ise, geriye bıraktığı maldan yemek yapılarak cenazeye gelenlere verilmesi helal değildir.

Buna karşılık Peygamberimiz, komşu ve akrabalarının ölü sahiplerine yemek getirmelerini tavsiye etmiştir. Cenaze evlerinde yemek, çay ikram edilmesi mecburi bir adet haline geldi. Yapılmaması hor görülüp terk edilmesi artık çok ayıp karşılanır oldu.

Cenazesi olup acısı taze olan ölü yakınlarının bir de kendilerine gelen ziyaretçileri tabiri caiz ise düğün merasimi gibi ağırlama yükü yüklendiğidir.

Bu konuyu ciddiye alıp herkesin cenazesini İslam Dini ölçütlerinde uğurlaması oldukça yerinde bir karar olacak. İçinde birçok hayırı barından şu nebevi tavsiyeyi ihya edersek kazanacağımız sevap da o derece büyük olur galiba.

Yazım ve sözlerim yanlış anlaşılmasın. Bu işler cenaze sahibini ilginedirir. Yasaklansın diye birşey demiyorum. Ben doğru cenaze evi yemeklerinin yas yerinde doğru bulmadığı ifade ediyorum. Bu işler eğitimle olur, bilinçlenme ile olur. 

Yani geleni de ‘yemek beklemek’ ile suçlamıyorum. Eğer yasaklanacaksa  öncelikle ‘Baby shower’, ‘Sevgililer günü’, ‘Bebek mevlidi’  'Evlilikte ilk günümüz'  muhafazakar geçinip görgüsüzlük ve müsrifliğin en büyüğünün yaşandığı günler yasaklanarak başlana bilir...