Soma’da 301 emekçinin yaşamını yitirdiği maden faciasının üzerinden 10 yıl geçti.

13 Mayıs 2014’te meydana gelen, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük iş kazasında yaşamlarını yitiren gariban emekçiler bu yıl da göz yaşları ile anıldı. Ölen madencilerin eşi, çocuğu ve yakınları anmada sorumluların gerek cezayı almamalarına tepki gösterdi.

Ölüm kuyusu kaçak ocağın patronu Can Gürkan’ın, “10 yıl geçti. Ben Soma’yı geride bıraktım. Hatırlamak istemiyorum” sözü madenci yakınlarının isyanına yol açtı.

Sorumsuzluğundan, önlemleri ıskalamasından ötürü göz göre göre  301 emekçiyi yaşamdan koparan arsız patronun aksine Türkiye, Soma’yı, ekmek parası uğruna canlarını yitiren emekçileri yıllar geçse de hiçbir zaman unutmayacak.

Ağır ceza alması gerekirken, kısa hapisliğin ardından serbest kalan taş kalpli patron kimden cesaret alarak “Soma’yı hatırlamak istemiyorum” diyebiliyor. Hiç mi vicdanında sorgulamıyor 301 emekçiyi, geride gözü yaşlı kalan aileleri. Eğer yeterli önlemler alınsaydı 301 emekçi o gün yaşamını yitirmeyecek, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük iş cinayeti olarak arşivde yer almayacaktı Soma maden faciası.

Vicdanını sorgulayacağına, pişmanlık duyacağına pişkin pişkin “10 yıl geçti hatırlamak istemiyorum diyebiliyor yüreği nasırlanmış acımasız patron. Empati yapsa, acılı ailelerin yerine kendisini koysa bir an, utanır mı çirkin sözlerinden. Hiç sanmıyorum. Çünkü çoktan yitirmiş insanlığını, kararmış vicdanı.

Soma’nın hesabı mutlaka sorulmalı, dava yeniden görülmeli, adalet yerini bulmalı. Sorumluların hak ettiği cezayı alması ile madenci yakınları ve Türkiye’nin acısı bir ölçüde dinebilir. Türkiye Soma emekçilerini unutmadı, unutmayacak.              

Yaptıkları zor ve kutsal görev kadar yüce gönüllüydü  Somalı madenciler.  Ocaktan sağ çıkarılan işçilerden birinin “çizmem çamurlu ambulans kirlenir binmeyeyim” sözleri hala belleklerdeki yerini koruyor. Böylesine alçak gönüllü idiler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük iş cinayetinin üzerinden 10 yıl geçmesine karşın, ailelerin ilk günden beri dile getirdiği adalet feryatları aralıksız sürüyor. Ocakta yeterli önlemlere almayarak kazaya davetiye çıkaran firma sahibi ve yöneticilerin sorumsuzluklarının bedelini ödemeden cezaevinden tahliye olmaları yıllardır adalet arayan madenci ailelerinin acısını katlıyor.

Ölen emekçilerin ailelerine verilen sözler orada kaldı, büyük çoğunluğu yerine getirilmedi, acıları ile baş başa kaldılar. Babası ekmek parası uğrunda öldüğünde çocuk olanlar bugün birer delikanlı ve genç kız olarak yaslı şekilde yaşama tutunmaya çalışıyor.

Dünyanın en zor mesleğidir maden ve kömür işçiliği.  Yerin yüzlerce metre altından kömür çıkarmak için girdikleri ocaklarda her an ölüm ile burun burunadır eli yüzü kömür karası ile kaplanmıştır.

Orhan Veli’nin , ‘’Alnımdaki yüz karası değil kömür karası. Böyle kazanılır ekmek parası’’ diye tanımladığı maden işçiliği, kömür işçiliği en zor, zor olduğu kadar saygı duyulması gereken mesleklerin başında gelir. Ocaktaki grizu patlamasından, ya da yangından göçük altında kalarak yaşamlarını yitirmeleri veya sakat kalmaları maden işçileri için kaçınılmazdır.

Ekmek parası uğruna inerler yerin yüzlerce metre altındaki ocaklara, her an göçük altında kalma kaygısı ile sallarlar kazmayı. Ölüm riski çok yüksek olsa da başka olanakları, seçenekleri yoktur onların kömür işçiliğinden gayrı. Tek amaçları asgari ücret veya bir tutar üzerinde maaşla ailesini geçindirebilmek, muhannete muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilmek, çocuklarının geleceğini garanti altına almaktır.

Beklenmedik bir göçük, yangın veya grizu patlaması ile yaşamları sonlanır, geride gözü yaşlı eş, ana, baba ve çocuk bırakarak göçerler ölümlü dünyadan. Birlikte çalıştığı arkadaşının cenazesini ocaktan ağlayarak çıkarırlar, dönerler ocağa yine sallarlar kazmayı. Bir avuç kömür için, bir ömür verirler’’.