Ekonomik krizler tarihimize baktığımızda Türkiye’nin hemen hemen bütün ekonomi krizlerinde ciddi devalüasyonlar yaşandığı görülür.

Bu içinde bulunduğumuz dönemde yaşanan da ne yazık ki aynısıdır. Aylardan beridir Merkez Bankası’nın faiz politikası üzerine odaklanmış olan bir ekonomi yönetimi olduğunu görmekteyiz. Oysa ki faiz indirimini dikte eden anlayışın ekonomik iyileşmeye hizmet etmediği görülmektedir.

Bugün itibarı ile dolar/TL kur 12.620 TL’yi aşmış durumda. Dolayısıyla kurdaki yükseliş aslında faiz oranı değişikliklerinden daha fazla ekonomiyi olumsuz etkilemektedir. Merkez Bankası’nın özerkliği zedelenmektedir. Bu da piyasalardaki istikrar unsurunu olumsuz etkilemekte ülkenin risk primini yükseltmektedir.

Bu nedenle içinde bulunduğumuz dönemde yaşanan ekonomik durumun adı ekonomik krizdir. Bu ortamda ekonomide iyileşmenin olabilmesi için güven unsurunun oluşması gerekir.
 

Faiz oranlarını tespit etmekle ekonomide her şeyin yoluna girmeyeceği artık anlaşılmalıdır.

Döviz kurundaki aşırı yükselme başta hane halkı olmak üzere bir çok ekonomik karar birimini olumsuz etkilemektedir. İhracattaki pozitif ayrışma yönünden olumlu değerlendirebileceğimiz bu durum, hanehalkı açısından enflasyondaki yükseliş olarak hane halkının tüketim davranışlarına geri dönmektedir.

Bu nedenle Ekonomik terör veya ekonomik Kurtuluş Savaşı gibi söylemler çok da içinde bulunduğumuz durumu tanımlamamaktadır. Aşağıdaki grafikte Türkiye’nin cds (risk primi) değerleri görülmektedir. 2020 yılının başından bu yana cds oranı değişim oranı mavi renk ile görülen sol aksise göre Nisan ayından bu yana yükselmektedir.

Bu duruma paralel bir şekilde dolar/TL kurunun da birebir yükseldiği görülmektedir. Dolayısıyla ortada bir ekonomik saldırı olmadığı için bir Kurtuluş Savaşı da söz konusu değildir. Tamamen güven unsuru ile paralel giden kurdaki yükseliş söz konusudur. Bu durum yerli paraya olan güveni sarstığı için büyük portföy yöneticilerinin dolara ve Euro’ya yönelmesine neden olmaktadır.

Kaynak:Meseleekonomi