Zam istedikleri için işlerine son verilen 257 Migros depo çalışanı haftalardır eylem yapıyor.

TÜSİAD Yüksek istişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’ın sahibi olduğu Migros’ta çalışan emekçiler, yaşanabilir ücret için işverene yaptıkları çağrılar sonuçsuz kalınca seslerini çeşitli eylemlerle duyurmaya çalıştı. Yüzde 8’lik ücret artışını “sefalet zammı” olarak nitelendirerek iş bırakan Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası (DGD) üyesi 257 işçi eylemlerinin yedinci gününde işten çıkarıldılar.  Taleplerine olumlu yanıt verilmesini beklerken, bir anda kendilerini kapının önünde buldular.

Emekçinin haklı istemlerine duyarsız kalan işveren,  “Zam yağmuru karşısında ne yapar, ne ederler?” demeden dondurucu kara kışta acımasızca onlarca işçiyi işinden, aşından etti. İşten çıkarılan emekçiler, “sesimizi yakından duyar” diye bu kez patronun evinin önünde taleplerini bir kez daha haykırdı. Bu kez polis tarafından göz altına alındılar. Ekmek parası uğruna yürüttükleri mücadelede işlerini yitirmenin yanı sıra bir de karakolluk oldular.    

Göz altına alınan,  elleri kelepçeli işçilerden Gülabi Aksu’nun polis aracından objektiflere yansıyan gözü yaşlı görüntüsü sosyal medyada yayılarak Türkiye’nin gündemine oturdu. Medyada geniş yer bulan emekçinin o bakışı toplumu hüzünlendirirken, yürekleri dağladı. O fotoğraf eylemin simgesi haline dönüştü. Sosyal medyada patronun fabrikalarında üretilen ürünlere karşı boykot kampanyası başlatılarak, emekçilere sahip çıkıldı.

Evine, ailesine daha fazla aş ve ekmek götürmek isteyen çalışanlar  haklı iken haksız duruma düştü, hiç de hak etmedikleri halde ellerine kelepçe takılarak karakola düştü. Ne terörist, ne soyguncu ne vurguncu idiler. Emeğini satarak, ter akıtarak kazanan gariban işçilerdi onlar. Çalmadılar, yürütmediler, kırıp dökmediler tek istemleri  emeklerinin karşılığını almaktı.

Gözaltına alınan eli kepçeli emekçinin objektiflere yansıyan  düşündüren o görüntüsünün altında hakkını alamamanın çocuğuna daha fazla harçlık verememenin üzüntüsü, kendilerine reva görülen tutuma isyan, ekmek parası uğruna yürütülen mücadelenin gururu vardı.  

İşçinin alın teri ve emeği ile ürettiğinden kazanan patron, emekçisine insanca yaşanabilir ücreti verseydi, dünya mı yıkılırdı? Bu anlayıştaki patronları anlamak gerçekten zor. Emekçi olmadan üretimin gerçekleşmeyeceğini, fabrika bacasının tütmeyeceğini ve kazanamayacaklarını hesap edemiyorlar. Alın terinin karşılığını isteyince hemen kapının önüne koy emekçiyi. Bu denli kolay olmamalı işten atmalar.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, işlerine son verilen Migros işçilerinin durumu ile yakından ilgilendiklerini açıkladı. Olumlu  bir gelişme. Umarım sözde kalmaz,  emekçiler işine döner.

Aslında işçilerin yeterince hakkını edinememesi, korunaksızlığı. sendikalaşmanın son derece düşük olmasından kaynaklanıyor. 15 milyon 294 bin kayıtlı işçiden 2 milyon 190 bini sendika üyesi. Sendikalaşma oranı yüzde 14.3 gibi AB ülkelerinin hayli altında. Bu anlamda işçiler kadar sendikalar da daha fazla sorumluluk almalı. İnsanca yaşanabilir ücret için sendikalı olmak emekçinin vazgeçilmezidir.