Yılda bir değil, her gün kutlansa bile hiçbir şey fark etmiyor. Kadınlar yine eziliyor, dövülüyor, öldürülüyor, toplumdan dışlanıyor. Atılan nutuklar havada, esnek uygulanan yasalar kağıt üzerinde kalıyor.

Bugün ‘’8 Mart Dünya Kadınlar Günü’. Şiddet gören, tacize uğrayan, en ağır işlerde çalıştırılan, idari ve yasal önlemlere karşın‘’namus ve töre cinayeti ‘’adı altında öldürülen, yaşamları karartılan kadınların günü.

Çağ dışılığın açık kanıtı olan şiddet, ayrımcılık, sosyal ve iş yaşamında taciz, eşitsizlik ve özgürlüklerinden yoksunluk kadınlar için yıllar önce vardı, günümüzde de sürüyor.

170 yıl önce ABD’de on binlerce dokuma işçisi kadınının başlattığı hak ve özgürlük mücadelesi “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” nün simgesi olarak her yıl kutlanıyor. Ne var ki yoğun emek, mücadele ve kanla kazanılan bu günde kadınlar mutsuz, şiddeti enselerinde hissediyor, korkuyor.

Yıllardır mücadele etmelerine ve haykırmalarına karşın isteklerine tam kavuşamadı tarlada emek harcayan, fabrikalarda üreten, evde koşuşturan, kamu ve özel sektörde çalışarak aile bütçesine katkı sağlayan emekçi kadınlar, eğitimlerini mahalle baskısı altında sürdüren kız öğrenciler.

Kadınlar ne istiyor?

Aynı işi yaptığı erkekle aynı ücreti istiyor. Çalışma yaşamında eşit koşulların sağlanmasını istiyor. Hak ettiği ücretin ayrımcılığa uğramadan eksiksiz ödenmesini istiyor. Eğitimde eşitliği, yaşam boyu birlikte olacağı erkeği seçmeyi, toplumsal yaşamda cinsiyet eşitliğini istiyor. Ailede söz hakkı istiyor. Şiddete, öldürülmeye son verilmesini, yaşamına kıyılan hemcinslerinin katillerin iyi hal koşullarından yararlandırılmamasını istiyor.

Aile kararı gereği yakınları tarafından öldürülmelerinin engellenmesini, saldırıya ve tacize uğrama kaygısından uzak sokakta rahatlıkla yürümeyi ve gezmeyi istiyor. İstihdamda ikinci planda kalmamayı, nitelikli emek gücü olarak üretime omuz vermeyi, çalışma yaşamında daha çok yer almayı istiyor. Kadına saygınlığın toplumsal ve çalışma yaşamında egemen olmasını istiyorlar . Kısaca insanca, üreterek ve onurlu yaşamayı istiyor kadınlarımız.

Hiç kuşku yok ki, ülkenin kanayan yarasıdır kadına şiddet, taciz, ayrımcılık ve cinayetler. Töre ve namus adına işlenen cinayetlerde Türkiye, dünyada övünülmeyecek sırada. Bu ayıbın giderilmesinde, katillere yönelik daha etkili yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesinin yanı sıra toplumun ve ailelerin bilinçlendirilmesi, kadına saygınlığı üst düzeye taşıyacak normların yaygınlaşması önemli rol oynayacaktır.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk kadınına Cumhuriyet’in ilk yıllarında tanıdığı devrim niteliğindeki hakları daha yukarılara taşımak siyasiler başta olmak üzere sivil toplum örgütlerinin, toplumun öncelikli görevi olmalı. Ayrımcılık, şiddet ve tacizin önlenmesi, hak ettiğini alabilmesi için yeni devrim niteliğindeki düzenlemelere layık Türk kadını.