Yiğit lakabıyla anılırmış. Çok şeyin zehir gibi acılaştığı bir dönemde "Şekerci" lakabı kadar tatlısını kazanmak kolay mı? Her kişinin değil, er kişinin işidir.

Kahramanmaraş Elbistan’a bağlı Kabaktepe köyünde Berit Dağı eteğinde, yazın bile kar eksik olmayan bir köyde 1330’da bir bebek doğmuş.

Bebeğin dünyaya gelişi, "bir cana bir can" takasıyla olmuş. O doğarken 38 yaşındaki annesi ölmüş. Annesi onu önce Allah'a, sonra Allah’ın merhametli kullarına emanet etmiş. Öksüz büyümüş. Büyümüş ama nasıl büyümüş? Kim süt vermiş, kim bakmış bilen yok.

Ona Ümmet adını vermişler. Yoksul ve öksüz çocuk için ne güzel bir isim; bir sığınak, bir barınak... "Bu yetim çocuk çoklukta kaybolsun" diye düşünmüş olmalılar. Ümmet'in ilk işi çobanlık olmuş. Bir öksüze ilk bulunacak iş o yıllarda sadece çobanlıktır. Yürümeyi öğrendikten sonra önüne birkaç hayvan verip, "bunlar artık sana emanet" demişler.

Ümmet biraz büyüyünce at binmeye ve güreş tutmaya heves etmiş. At sırtında köy köy gezip güreşlere katılmış. Sırtı kolay kolay yere gelmeyen sırım gibi bir delikanlı olmuş. Bu arada babasını da kaybetmiş. Artık hem öksüz hem yetimmiş ve evlilik çağına gelmiş ama nasıl evlensin...

Ümmet'in bahtı, at sırtında köyden köye gezerken açılmış. Bir köyden geçerken, çift süren Durdu'ya selam vermiş. Durdu, adının gereğini yapmış ve hem kendi durmuş hem Ümmet'i durdurmuş. Birbirlerine hikayelerini anlatmışlar.

Durdu, evli, üç çocuk sahibi ve köyün en zenginiymiş. İki kız kardeşi varmış; ikisi de evli ve çocuk sahibi imiş. Ancak Fadime'nin kocası askerde vefat etmiş, iki çocuk babasız kalmış. Durdu da güreşe meraklıymış ve sağlam delikanlıymış. İki genç güreşe tutuşmuş. Ümmet Durdu'nun sırtını yere getirmiş. Sonra hem dinlenip hem sohbet etmişler.

Meğer Durdu askere çağrılmış. "Yaşlı bir anne, iki kız kardeş bir de benim hanım ve çocuklar var. Onlar ne yapar?" diye yeni tanıştığı yiğide üzüntüsünü dile getirmiş.

Sonra Ümmet’in açık sözlü oluşu ve mertliği karşısında, "Eşi askerde vefat eden kız kardeşimle evlenip burada aileme göz kulak olur musun" diye öneride bulunmuş.

Ümmet'in doğduğu köyde ne malı ne mülkü ne de anne babası vardır. Durdu'nun önerisini kabul eder ve Afşin ilçesi Nadir Köyü'ne iç güveysi olur. Durdu askere gider ama askerden dönmez. Şehit olduğu haberi gelir. Nasıl öldüğünü bugün bile kimse bilmez. Kabri nerededir, o da bilinmezler arasındadır.

Ümmet, Durdu'nun emanetlerine sahip çıkar. Ailenin her bireyini kanatlarının altına alır, onları koruyup kollar. Yıllar yılları kovalar. Bir gün Ümmet odun kırarken gözüne bir ağaç parçası batar. Eliyle çıkarır ve aldırış etmez. O yıllarda doktora gitmek şimdiki gibi mi? Bir süre sonra Ümmet'in gözü görmez olur. Aldırış etmez, tek göz ona yetmektedir.

Ümmet, "tek göz bana yetiyor" dese de güvendiği gözün feri de söner. Ümmet artık kördür. Az bir geliri vardır, kimseye muhtaç değildir. Aldığı 65 yaş maaşının çoğunu köy bakkalında harcar. Bakkaldan köyün çocuklarına dağıtmak üzere kağıtlı şekerler alır. Köyde Ümmet'in şekerini yememiş çocuk yoktur. Köydeki evinin önü çocukların oyun alanı olur.

Ümmet artık dededir, yaşlanmıştır. Ama camiden, cemaatten geri kalmaz. Gözleri görmemesine rağmen camiye gidip gelir. Yokuş olan yolda ara sıra tökezlediği olur. Hemen bir çocuk koşar ve Ümmet Dede'ye yardımcı olur. O da bu iyiliği karşılıksız bırakmaz. Elini cebine sokar ve çıkardığı şekerleri çocuğa verir.

Ümmet, köye sonradan gelmiştir, iç güveysi girmiştir ama artık Nadir Köyü'nün büyüklerinden, hürmet edilenlerindendir. O köyün ‘Ümmet Dede'si ve çocukların 'Şekerci Dede'si olmuştur.

Ümmet Dede veya Şekerci Dede tertemiz bir hayat sürmüştür, kimseyle kavga etmemiş, kalp kırmamış, kimseye darılmamıştır. Ümmet Dede, her fani gibi vefat eder. Cenazesinde çocukların "Şekerci Dedemiz öldü. Artık kim bize şeker verecek" dedikleri duyulmuştur. Öksüz ve yetim Ümmet Dede, ardında güzel bir şöhret bırakarak 96 yaşında terki diyar etmiştir.

Köyün çocukları "Ümmet Dede nereye gitti?" diye bana sorsalardı şu cevabı verirdim: "Şeker Yurdu'na. Sizler için orada şeker biriktiriyor."

Ahmet Tek