Bizim kuşak… Yani 12 Eylül’ü görüp şimdilerde 50 veya 55’li yaşlarda olan nesil için bahsediyorum. Ben o kuşaktan geliyorum… Memur bir baba, ev hanımı anne ve 3 kardeş. Belki anlatacağım hikayede kendini bulabilecek çok sayıda okurum olacak.

Hep yazılır çizilir bilirsiniz ! Fakirdik ama çok mutluyduk! Oyuncaklarımız, tablet bilgisayarlarımız, ayakkabılarımız, gardıropta sayısız elbiselerimiz, çoraplarımız yoktu! Siyah lastik ayakkabımız vardı, renk renk güllelerimiz vardı, lastik topumuz vardı, topacımız vardı!

Küçüktü belki ama mutlu olmayı biliyorduk!

Entrika nedir bilmeyen mahallemiz ve arkadaşlarımız vardı !  Gözü senin cebinde olmayan, borç namustur deyip gününde borcunu getiren namuslu şerefli arkadaşlıklar vardı!

Dolandırıcılığın, sahtekârlığın adı ‘uyanıklık’ olmuş şimdilerde…

Kavaklık Deresi gümbür gümbür akardı. Alleben deremiz vardı ! Dereler de kurutulmuyordu. Gök delenler dikilmiyordu. Doğa ile, biz bize, baş başa idik.. Toprak sahalarımız vardı!

Sebze ve meyvelerimiz herkese açık tadı hala damağımızdadır. Kuzinede pişen mayalı ekmeğin kokusu, başka mahalleden hissedilecek kadar güzeldi.

Cağdından topladığımız yem yeşil erikler, yağlı marullar, kara üzümler… Kavaklıkta, altı söğütte, Burçta, Kale’de  büyüklerle geçirdiğimiz unutulmaz keyif dolu sahreler. Çalgı, çengi… Aileler dost…İmeceler, düğünler, nişanlar bir festival havasında geçerdi.

İnsanlık, komşuluk, dayanışma, en üst düzeydeydi ve karşılıksızdı. Senet sepet yoktu, söz namustu o zamanlar...

 Biz çocukken çok mutluyduk... Evet bizler fakirdik ama çok mutluyduk. Çok güzel bir mahallemiz, top sahalarımız, çok güzel bir okulumuz, çok güzel öğretmenlerimiz, çok güzel arkadaşlarımız vardı…

İnanın o zamanlar Elmacı pazarında yağ sırası, şeker sırasında bile mutluyduk. 

Mahalle  Bakkalımız, kasabımız, manavımız, terzimiz, postacımız da çok güzel insanlardı…

Mahallenin tek bakkalı, fırını Cemil Amcanın ‘Her şey bir arada’ (Kuru’nun) bakkalıydı.

Evlerde iki olan her şeyin biri mutlaka komşulara verilirdi. Yemek sofralarına mutlaka başkaları zorla davet edilirdi.

Her aile, kimin çocuğu olduğuna bakılmaksızın, kendi çocukları gibi yedirir, içirirlerdi.

Şimdi aynı apartmanda oturan onlarca aileden kimsenin kimseden haberi yok.

Geçenlerde okudum… Banka memurları bir imza için eve geliyorlar, evden kapıyı açan olmayınca polis denetiminde kapı açılıyor… Adamcağızın öleli tam altı ay olmuş…

İmzaya gelen olmasa adamın öldüğü bilinmeyecek. Mübarek komşular hiç mi kötü koku da almadınız diyeceğim.

Hem de Başkent Ankara gibi yerde. Gaziantep çok mu farklı… Kim yaşlı bir komşusunun kapısını çalıp ‘bir ihtiyacın var mı? Diye soruyor…

Bir kalabalık gördüğünde ne oldu diye sorsan cenaze var deniyor!  

Memleketim olmuş Teksas! benzetme ağır kaçmış olabilir... Hergün asayiş olaylarını okuyorsunuz... 

Mekan basmalar, alacak verecek cinayeetleri, cinsel taciz... Hırsızlık, sahtekarlık dolandırıcılık suçları almış başını gitmiş. Polis ne yapsın arkadaş. Ha birde Suriyeliler meselesi...

Sahi, Ailenizi yanınıza alıp rahatça gidebileceğiniz mekan sayısı kaçtır? Fiyatlar Gastronomi kentinde uçmuş gitmiş. Durdurabilene aşk olsun...

Herkes belinde bir marifetmiş gibi silahla geziyor... Yetmezmiş gibi de arabasında pompalı tüfeği bile var... 

En küçük sebeple insanların canına kıyılıyor...

Hiç kimse için diğerinin ne olduğu, nereden geldiği, mezhebi, ırkı zerre kadar değer taşımazdı; aklımızın ucundan bile geçmezdi!..

Lise yıllarında Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Çerkez ayrımı bilmeden arkadaşça büyüdük. Arkadaşlık çok önemliydi. 

Sahi bu düşmanlığı ve ayrımcılığı bu toplumun içine veba gibi kim soktu?

Sonra bizlerde büyüdük… Biz büyürken mahallemiz, okullarımız, kentimiz, ülkemiz de değişti… Henüz farkında değildik ama bu değişimden biz de nasibimizi alıyor, değişiyorduk!…

Gençliğimizin en güzel yılları kavgalar, cinayetler, suikastlar, kumpaslarla geçti… Yıllar yılları kovaladı…

Bir zamanların arkadaşları, dostları bambaşka yerlere savruldu.

Kahkahalar attığımız o güzelim günler çocukluk yıllarımıza sıkışıp kalmıştı. Bulunduğumuz coğrafyayı değiştirmeye, hallaç pamuğu gibi atmaya azimli güçler, ülkenin evlatları arasına bir karabasan gibi girmeyi başarmıştı!.


Üzücü haberler de olmadı değil... Şehitlerimiz vardı içimiz sızladı, elden gelen bir şey yok.

Elbet sarılacak yaralar, elbet tükenecek bu acılar...

Okullar kapandı. Hatta yakında da açılacak !

Çocukların sokakta oynayacak bir karış arsa, oyun alanı kalmadı...

Belediyelerin açtığı yaz kampları… Binlerce çocuk sıra beklerken…

Çocuklar pandemi sonrası özgür tatil yaparken, yasaklar da kalkınca anne babaların işi zorlaştı. Hem de hastalık ve yaygınlaşma yine artınca….

Enflasyon, geçim derdi, ekonomik sıkıntılarla boğuşurken, bir de üzerine çocukları meşgul edecek yer arayışı çıktı başlarına...

Daracık sokaklar sanırsın otoyol… Zengin baba anneler sorumsuzca çocuklarının altına araba çekerse… Olacağı bu… Yitip giden canlar…Gaza basan, sonunu düşünmüyor...

Acımasız zalim bir dünya...

Silahların sustuğu, şiddetin yok olduğu, hatta unutulup tarifinin bile sözlükten çıkarıldığı bir dünya olsaydı keşke...

Yok işte...

Eldeki ürün ve malzeme ne yazık ki bu...

Kendimizi geçtik, çocuklarımızı koruma derdine düştük...

Sokakta kaza derdi bile masum kalacak...

Öyle kötülükler var ki, hem çocuğumuzu, hem kendimizi koruyup kollamak gerekiyor...

Neden mi?

Her şeyden...

Yediklerimiz, içtiklerimiz başta olmak üzere her şeyden...

Kendimizi koruyamazsak, çocuklarımızı nasıl koruyacağız?

Zor iş,  çok zor...

Sokakta, işyerimizde, günü öğünü geçirmek için alıp yediğimiz hangi ürün güvenli? Hiçbir ürüne güvenemiyorsun, Sahtekarlık diz boyu.. En iyisi evden başka hiçbir yerde yememek…

Daha bir yerde üç kuruşuk yemeğe istenen para… İnsan utanır biraz, vicdan yapar… Ama nerede…

Biz yaşadık, bir çok şey gördük geçirdik... Güzel hatıralarımız var… Ama…

Bizden geçti ancak çocuklarımıza, gelecek nesile çok üzülüyorum...

Gerçekten Allah yardımcıları olsun... Bir soru yanıtlayıp Üniversite kazanan, utanmadan bu zeka seviyesiyle övünen, Türkiye’yi çağ atlattığını düşünüp öğretim üyesiz, kalitesiz yüzlerce üniversite açıp bu işin olacağını düşünenler… Çok yanılıyorlar…

Üniversite bitirselerde, Okusalar da iş bulmak, hayatlarını sürdürebilmek artık çok zor görünüyor...

Biz bile daha şanslıydık diye düşünüyorum...

Bu güzelim ülkenin topraklarında, birbirinden nefret eden topluluklar yaratıldı ne yazık ki.

Peki zaman geçti mi? Yine organik günlere dönemeyiz ama Birbirimizi sevebiliriz. Haydi deneyelim bakalım..
 

Sağlıkla, mutlu kalın...