Derbi maçta Beşiktaş’a yenilen Fenerbahçe, Türkiye Kupası ve Avrupa Kupası’nın ardından Süper Lig’de de sezon tamamlanmadan perdeyi erken indirdi, şampiyonluğa veda etti.
Milyonlarca taraftarın 10 yıllık şampiyonluk özlemini dindirmek için geçen yaz takımın başına “Dünya Hocası”, “Özel biri” olarak nitelendirilen, taraftarı heyecanlandıran, geçmişte çalıştırdığı Avrupa kulüplerinde birçok başarılara imza atan Portekizli Jose Mourinho’yu getiren Ali Koç, ne yazık ki taraftara bu sezon da hayal kırıklığı yaşattı. Oysa, geçen yıl başkan seçildiği kongrede üstü kapalı iddialı tümcelerle bir anlamda şampiyonluk sözü vermişti. Ama olmadı tribünler bugünlerde “Ali Koç istifa” sloganları ile inliyor. Ne üzücü ki, Ali Koç 7 yıldır taraftara şampiyonluk coşkusunu yaşatamadı. Özlem 11 yıla çıktı.
Bu sezon şampiyonluğun kaçmasında Mourinho’nun kusurları, egosu, kibri ve kırılmaz inadı büyük etmendi. Oynattığı göze hoş gelmeyen kısır futbol, her maça ayrı 11’le çıkarak takım iskeletini bir tür belirleyememesi, geçen sezonun başarılı oyuncuları İrfan Can Kahveci, İsmail Yüksek, Osayi Samuel’i yanında oturtarak futbola küstürmesi, transfer ettirdiği Yusuf En-Nesyri, Amrabat’ın beklentilerden çok ırak takıma yeterli katkıyı sağlayamamaları, bitmeyen Çağlar Söyüncü, Sebastian Szymanski, Dusan Tadiç tutkusu, üçlü ve dörtlü savunma anlayışından birini takıma monte edememesi gibi belirgin hatalar Fenerbahçe taraftarına bu sezon da hayal kırıklığı yaşattı.
Saha içinde başarısız olan Portekizli Hoca, maç sonu verdiği küçümseyici, kibir dolu, alaycı açıklamalarla sevimsiz kimliğe büründü. Her maç sonunda oynattığı oyunu dikkate almadan hep hakemlere yüklendi. Tamam hakemlerin Galatasaray’ı kolladığı çok sayıda maç vardı. Ama sorarlara adama “Sen ne oynattın, dört derbide hangi galibiyeti aldın?” diye. Bir türlü sezinleyemedi derbilerin, hele hele Galatasaray ile oynan karşılaşmaların önemini. Sıradan maç olarak değerlendirdi ve bir eşitliğin dışında üçünde yenildi. Farkın kaçtığı maçta Galatasaray’a yenilerek Türkiye Kupası’na erken havlu attı. Avrupa Kupası’nda sıradan İskoç takımına elendi. Anadolu takımlarını yenmek için bu kadar para harcamaya değer miydi. Yerli hoca da alırdı o galibiyetleri.
Herkes ondan sürekli koşan, karşıt takımı dinmeyen ataklarla boğan, nefes aldırmayan oyun beklerken, takım belki de Süper Lig’de geriye ve yana en çok pas yapan niteliğe kavuştu. Dikine futbol yerine, geri ve yan paslarla sonuç alınmayacağı belli iken takımın kanıksadığı bu kusuru bir türlü gideremedi. Şampiyonluk mücadelesinin verildiği Galatasaray oynadığı maçların tümünde ilk dakikadan itibaren rakibi akıcı oyunla kendi sahasına boğup erken dakikalarda bulduğu gollerle fişi çekerken, Fenerbahçe özlenen bu oyunu 2-3 maçın dışında sezon boyunca sahada gösteremedi.
Kaleciler, Livakovic ve İrfan Can Eğribat’ın istikrarsız görüntüleri, geçen sezonun çok uzağındaki Fred’in hataları çok pahalıya patladı. Sonbaharlarına gelmiş Edin Dzeko ve Dusan Tadiç’in gol atsalar bile el frenini andıran etkisiz ve ağır oyunları takıma olumsuz yansıdı. Ne yaptığı bilinmeyen Szymanzski ile ceza sahasında ayakları birbirine dolanan, koşamayan hantal Yusuf En-Nesyri’nin hemen hemen her maçta sahada olması Portekizlinin yedek kulübesinde oturanlara karşı haksız, adil olmayan tutumuydu. Bu aynı zamanda Mourinho’nun kırılamayan inadının en belirgin göstergesi idi. Takımda kenetlenmeyi ve arkadaşlığı sağlayamadı.
Büyük umutlarla kadroya katılan Faslı oyuncu Amrabat’ın ağır oyunu taraftara saç baş yoldurdu. Ayağına aldığı her topun ardından kendi çevresinde dönerek geriye ya da yana oynayan Amrabat takımı yavaşlatan oyuncuların başında yer aldı. Fenerbahçe’nin en büyük eksikliği Galatasaraylı Victor Osimhen, Yunus Uçar, Barış Alper Yılmaz, Lucas Torreira gibi 90 dakika sahada koşan oyunculara sahip olamamasaydı.
Bana göre Mourinho artık ne “Özel biri” ne de “Dünya Hocası”. Modası geçmiş bir hoca. Sezon başı geldiğinde hayli umutlu idim. Hatta, “Mourinho Fenerbahçe’yi uçurur mu” başlıklı yazı bile yazmıştım. Bırakın uçurmayı, yerle bir etti. Bana göre büyük hayal kırıklığı.
Fenerbahçe’nin şampiyonluk yolundaki en büyük engellerden diğeri de 3 Y idi. Yani yavaş oynayan, yaşlı ve yorgun oyuncuların takımda fazla olmasıydı. Bir zamanların “Dünya Hocası” kadar 3 Y de Fenerbahçe’yi bu sezon şampiyonluktan etti. Bakalım yönetim ne karar alacak, Portekizli ile devam edilecek mi, yoksa gönderilecek mi?