Stalin’in ölüm makinası, 28 gecede 7.000 kişiyi öldüren cellat

Stalin tarafından büyük bir titizlikle maşası olması için seçilen ve Stalin rejimi sürerken gerçekleştirilen infazların büyük çoğunluğunu bizzat yerine getiren infazcılar takımının liderliğini yürüten biri Vasily Mikhailovich Blokhin. “Büyük Temizlikler”de baş infazcı olarak görev yapıp yirmi sekiz gecede tam yedi bin insanı ölüme göndermiş bir ölüm makinesi. Görevli olduğu yirmi altı yıllık süreçte ise bu sayı on binleri aşıyor. Blokhin'in mütevazı bir kasaba yaşantısından gelip insanları acımasızca katleden gerçek bir işkence ustasına dönüşme hikâyesine hep birlikte bakalım…

Vasily Mikhailovich Blokhin, 1895 senesinin 7 Ocak günü Rusya’nın Suzdal kasabasında dünyaya geldi. Ailesi köy yaşantısından gelen bir aileydi; basit ve mütevazı. Ancak Blokhin, onların izinden gitmeye niyetli değildi, gün gelecek ve yolu tabiri caizse “cehennem bekçiliği”ne düşecekti.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Çarlık Ordusu’na katılmıştı. Daha sonra ise Sovyetler Birliği’nin ilk istihbarat teşkilatı ÇEKA’ya girdi. Bu olay gerçekleştiğinde takvim yaprakları Mart 1921 tarihini gösteriyordu. Vasily Blokhin kısa süre içerisinde Stalin’in gözüne girmişti; çünkü sertliği ve “karanlık işler” olarak anılan suikast, baskı, işkence ve infaz konularında ne denli usta olduğunu kanıtlamıştı.

Stalin’in gözdesi olmayı başardıktan sonra hızla terfi edip NKVD’nin (İçişleri Halk Komiserliği) üst yönetiminin bu tür işler için kurulmuş olan kommandatura bölümüne başkan olarak atanmıştı. Blokhin’in karargâhı Moskova’daki Lubyanka Cezaevi’nde bulunuyordu. Stalin’in onayı doğrultusunda yaptığı gizli işleri tutanaklara geçirmeden, el altından halledebiliyordu. Lubyanka Hapishanesi’ndeki resmi görevi kumandanlık olsa da baş infazcı olarak emirleri doğrudan Stalin’den alıyordu.

Vasily Blokhin, sıradan infazları gerçekleştirmiyordu; onun eline bizzat tabanca aldığı yerler üst düzey yetkililer ve önemli şahsiyetlerin infazları oluyordu. Örneğin, Moskova Gösteri Mahkemelerinde mahkûm edilmiş olan Bolşevikleri ve İçişleri Halk Komiserliği’nin gözden düşen üç şefinden ikisini önce soymuş, bayıltana kadar dövmüş ve tabancayla vurarak öldürmüştü.

Ancak Blokhin’in en kanlı eylemi, Ostaşkov Subay Kampı’ndaki yedi bin Polonyalı askerin yirmi sekiz gecede gerçekleşen infazları idi. Katyn Orman Katliamı olarak kayıtlara geçen bu olayda, askerlerin infazı için karargâhta özel olarak inşa edilen bodrum katındaki infaz odası kullanılmıştı. Blokhin, bir gecede üç yüz askeri öldürecek şekilde bir planlama yapmış ama sonradan bu sayıyı iki yüz elliye düşürmüştü. İnfazların gece yapılmasının daha uygun olduğuna kanaat getirmişti.


Blokhin’in infaz odası ses geçirmeyecek şekilde dizayn edilmiş, duvarları ise kan lekesini daha kolay kamufle edebilmek adına kırmızı renge boyanmıştı. Betondan yapılan zemin eğimliydi; içeride su akma kanalı ile bir hortum da bulunuyordu. Bunların yanı sıra içeride bulunan tek şey mahkûmların sırtını dayadığı bir kütükten ibaretti.

Blokhin infaz odasına girdiğinde üzerinde deri bir kasap önlüğü, şapka ve dirseklerine dek uzanan eldivenler oluyordu. Blokhin önce mahkûmu kütüğün önüne itiyor, ardından Alman Walther marka tabancasıyla kafatasına ateş edip öldürüyordu. Alman tabancası kullanmasının sebebi ise olur da günün birinde yakalanırlarsa, infazların Sovyetler Birliği tarafından gerçekleştirildiğini inkâr edebilmekti.


Cesetler balık yığını gibi istiflenip iki gecede bir kara kapı denen yerden çıkarılıyor ve Mednoye isimli mevkide, buldozerlerle kazılan çukurların içine atılıyordu. Ceset sığmayacak kadar dolduğunda ise çukurların üstü kapatılıyordu. Blokhin ise her infaz gecesinin ardından askerlerine votka ikram etmekle meşguldü.

“Üstün hizmetlerinden ötürü” Blokhin’e Kızıl Bayrak Nişanı verildi; hatta Stalin tarafından “özel görevleri etkili bir şekilde örgütlediği ve büyük başarı gösterdiği” söylenerek aylık ikramiye bile bağlanmıştı kendisine. Ancak bu sözde büyük başarılar, Stalin’in ölümünün ardından hiçe sayılmış ve Blokhin zorla emekli edilmişti. Söylentilere göre, Blokhin bu yaşananlardan sonra alkolik olmuş ve aklını kaçırmıştı. 1955 senesinin Şubat ayında ise intihar ederek hayatını kaybettiği duyuruldu.

Yalnızca yirmi sekiz günde yedi bin kişinin infazını gerçekleştirerek tarihteki en büyük kitle katliamlarından birine imza atmış olan biri için pek de şaşırtıcı bir son olmasa gerek. Kafasına sıktığı silah ise kurbanlarını öldürdügü silahı idi.