İki de bir “Kadim Şehir” ‘’Marka Şehir’’ diyerek tarif edilen,

Romalıların Antiochia ad Taurum, yani “Torosların karşısındaki Antakya” dediği Gaziantep

Sonradan “han toprağı” (Hititçe), “pınarı bol” (Farsça), “pınarın gözü” (Arapça) anlamına gelen Ayıntap adını alan ve zamanla Antep’e dönüşen kentin gazi unvanının nereden geldiğini tabii ki hepimiz biliyoruz.

Çünkü Gaziantep denince çoğumuzun aklına ya bu konu gelir ya da şehrin görkemli tarihi ve lezzetli yemeklerinin yer aldığı mutfağı... Birçok medeniyeti ağırlayarak insanlık tarihine binlerce yıldır tanıklık eden şehrin turistik durakları ise Gaziantep’i ziyaretçileri için daha cazip hale getiriyor.

‘’Bütün Dünya’yı dolaşan Evliya Çelebi, buraya gelince Ayıntab-ı Cihan dünyanın gözbebeği

“Atatürk’ün teklifi ile TBMM’de adı Gaziantep’’ olarak kabul edilen kent’’

Üstüne üstlük, “Tarihin en eski yerleşim merkezlerinden biri” olarak da bas bas bağırılan,

Bunlar üzerinden de turizmi geliştirilmeye çalışılan ve “Her yolun da Meydan’a çıktığı” kabul edilen,

Gaziantep’te…

İnsanlık tarihinin en eski yerleşkelerinden Mezopotamya’nın kuzey batı ucunda yer alan ve mutfak kültürü ile Türkiye’nin üstünde, ününü bütün dünyaya kanıtlamış Gaziantep… Ne yenilir ne içilir de bahsetmeyecğim kusura bakmayın…

Namımız almış başını gitmiş. Gastronomi kentiyiz ya… Adımız Kazıkkent’e çıkmış… Cabası suç ve asayiş olayları... Huzurkent gitmiş...

Size son model Gaziantep’ten bahsetmek istiyorum…

Evet dediğim gibi insanoğlu ilk kez hayvancılık, tarım ve yerleşik hayat ile ilgili tüm gelişimleri bu topraklarda gerçekleştirmiş.

İşte bu tarihsel zenginliğin içinde var olmuş ve etkilenmiş bir şehirdir Gaziantep. Şehir insanlık tarihinin önemli ticaret yolu olan İpek yolu üzerinde kurulmuş ve tüm bu ticaret yolunun özelliklerinden fazlaca etkilenmiştir.

Hindistan’dan Kafkaslara, Orta Asya’dan Ege kıyıları ve Avrupa’ya kadar uzanan bu ticaret yollarından ve yolcularından etkilenmiş ve zenginleşmiştir. Tüm bu etkileri şehrin mutfağında da oldukça fazla gözlemleyebiliyoruz.

2015 yılında Gaziantep Unesco’nun UCCN programına(Unesco Creative Cities Network ) Türkiye’den gastronomi alanında dâhil edilen ilk şehir olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sanayi şehri, yoğun göç alan bir şehir, büyüyen büyüdükçe sorunları da o kadar büyüyen kos kocaman bir kent…

Aylık ekonomi dergisi CNBC-e Business'ın geçtiğimiz aylarda yayınladığı Türkiye'nin en yaşanabilir kentleri araştırmasında sıralama, aralarında hava kirliliğinden öğrenci başına düşen öğretmen sayısına, işsizlik oranından ödenen vergi miktarına kadar 37 farklı parametre ile yapıldı.

Ama aralarında en dikkat çekici olanı hiç kuşkusuz, illerin suç oranlarına göre sıralanmış olduğu parametre idi. İşte il il suç oranı...

Gaziantep ilk 20 içinde yok. Suç oranı en düşük 26. Şehiriz. Türkiye’nin yaşanabilir illeri sıralamasında ise 59. sırada Gaziantep…

“Bir ütopya şehrini bilen hepsini bilir… Çünkü bölge özellikleri dışında bütün şehirler birbirine benzer…” Thomas More

Gaziantep’in belli başlı sorunlarının başında asayiş, eğitim, göç, sağlık, Suriye

çarpık yapılaşma gelmektedir.

Doğup büyüdüğüm, bu topraklarda yaşayan biri olarak kentimin hiç hak etmediği bir şekilde ‘suç şehri’ olarak anılmasını kabullenemiyorum.

Zaten çok pahalı bir şehir olarak hak ettiği bu unvanını bırakmak niyetinde de değil Gaziantep…

Her gün ulusal ve yerel medyada, ‘’cinayet, mekan tarama, cinayete azmettirme, haraç, çökme, tehdit, yağma, kurşunlama, intiharlar, uyuşturucu ve kadın cinayetleri’’ ile baş göstermek zoruma gidiyor…

Gastronomi kentinde fiyatlar almış başını gitmiş. Kiralar almış başını gitmiş, derme çatma konut fiyatlarının yanına yaklaşmak ne mümkün…

Memur artık bu şehre gelmek istemiyor. Çünkü yaşana bilir bir kent değiliz… Marka Kentiz ya! Suç şehri olmuş haberleri yok!

Birçok hayırsever valilik kampanyasına katılarak okul yaptırdı! Eğitimde ne durumdayız ?  bileniniz var mı? Onda sınıfta kaldık ne yazık ki... İğne çuvaldız misali... Gerçekler acıdır... 

Sonra da “Gaziantep’te beklenen turizm patlaması neden olmamış?” sorusuna cevap aramak için toplantılar, çalıştaylar yapılarak plan-program düzenlenir olmuş!

Bunları yapanların bilmediği bir şeyler var!

O da, “Yanlış başlayan iş doğru bitmez.”

Diğeri de “Yanlış amel ile sevap kazanılmaz!”

Sonuç olarak, ülkemizde suç oranlarını azaltacak yeterli politikalar üretilmemektedir. Bunun başlıca nedeni yerel yöneticilerin kentlilik bilincinde hareket etmemesidir.

Daha sonra merkezi yönetim ve kent halkının konu hakkındaki yetersiz bilgi düzeyidir.

Kentleşme bir hayat biçimidir. Kentlilik bilinci ile kentleşme süreci kapsamlı yapılmaktadır. Bu şekilde kentlerde suç oranları düşmekte ve kentler daha yaşanabilir hale gelmektedir.

Ayrıca, kentlerdeki suç oranlarını azaltmak isteyen yöneticilerin şu konulara daha dikkat etmeleri gerekmektedir: gençlerin eğitim ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi, ekonomik yaşamın güçlendirilmesi, yerel hizmetlerin adil ve daha iyi sağlanması, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığın önüne geçilmesi, halkın kaynaşmasını sağlayacak kültürel faaliyetlerinin arttırılması ve gelir dağılımındaki uçurumun kapatılması.

İNGİLTERE BEYİNE, TÜRKİYE BETONA!

İngiltere, dünyanın en iyi 50 üniversitesinden mezun olan yabancılara, başka şart aramadan oturma izni vermeye başlamış.

Değişmeyen iki ölçüsü sadece ve sadece “okumak ve dinlemek” olan medeniyet için, gelişme ve ilerleme de doğru ve çalışkan beyinleri ülkeye çekmekle oluyor.

250 bin ile başlayıp 400 bin dolara beton evler alanlara vatandaşlık vermekle değil!

Hele ki çoğu da “parası çok, aklı kıt” olarak da tarif edilen coğrafyadan geliyor ise!

Kalın sağlıcakla…