Bazı insan ilişkileri çölde su bulmaya benzer. O an nasıl göründüğü değil, senin ne kadar susuz kaldığın belirler kıymetini. Pis mi, temiz mi, zehirli mi, şifalı mı… Farketmez. Çünkü bazen insan, sadece yaşamak ister.
Yalnızlığın binbir türlüsünü tattıysan, bir sesin, bir tenin, bir mesajın seni ayağa kaldırdığı o anı bilirsin. Birisi seni anlıyormuş gibi yaptığında, bir cümlesi seni sarhoş ettiğinde, bir gülüşü içindeki boşluğa yankı yaptığında… O kişi, çölde su olmuş gibi gelir. Elindekine değil, ihtiyacına aşık olursun.
Ama mesele şu ki, ihtiyaçla kurulan bağ, çok nadir şifaya dönüşür. Çünkü insanı kurtaran şey, her zaman onu iyileştirmez. Su buldun diye her çöl biter mi?
Bazı insanlar hayatımıza, tam da en zayıf anımızda girer. Tesadüf gibi görünür ama değildir. Bir tür çekimdir belki. Eksiklerimizin dili vardır ve o dili sadece benzer eksikleri taşıyanlar anlar. Ama iki aç insan birbirini doyurabilir mi? İki yanık birbirini söndürebilir mi?
İlişkilerde sık yapılan bir yanılgı var: Anlam arayışını doyurmak için insan arıyoruz. Halbuki önce anlamı, sonra insanı bulmak gerek. Çünkü anlamı bir kişide ararsan, o kişi gittiğinde anlamın da gider. Ama anlam sende olursa, insanı kaybetsen de kendini kaybetmezsin.
Bazen de, biri gelir ve seni kurtarır. Gerçekten. Dürüstlüğüyle, emeğiyle, varlığıyla. Ama sen öyle bir susuzluktan geçmişsindir ki, o suya alışamazsın. Temizliğini sorgularsın. Huzur sana sıkıcı gelir. Çünkü kaosu tanımış biri için, sükûnet güven değil tehdit gibi gelir. İşte o yüzden, bazı ilişkiler çölde su bulmak kadar mucizevi, ama o mucizeyi içmek kadar da zorlayıcıdır.
İnsan ilişkilerinde en tehlikeli şey, “beni iyi hissettirdiği için doğru kişi olduğuna inanmak”tır. Oysa doğru kişi her zaman ilk başta iyi hissettirmez. Bazen sana aynanı tutar, bazen susar ama yanında kalır, bazen çekilir ama düşmene izin vermez. Çünkü gerçek bağ, senin ihtiyacına göre şekil alan değil, seninle birlikte gelişen bağdır.
Çölde su bulduğunda, önce kendine şunu sormayı öğrenmek gerek: Bu su, içilebilir mi; yoksa sadece bir serap mı? Ve daha önemlisi: Ben bu çölü kendi ellerimle mi yarattım?
İlişkiler, bazen bir su gibi hayat verir; bazen de seni içine çekip boğan bir bataklık olur. Farkı anlamak için önce susuzluğunu, sonra da içindeki suskunluğu dinlemek gerekir. Belki o zaman, suyu aramaktan çok, kendini nasıl besleyeceğini öğrenirsin. Ve işte o zaman, karşına çıkan kişi bir mucize değil, bir seçim olur. Bir ihtiyaç değil, bir ortaklık. Bir zorunluluk değil, bir karşılaşma.
Ve o zaman su sadece su olur; çölse kendi kendine çözülür.