Evet zordur korkuların esareti altında yaşamak. Korkular bizim doğamızda var. Ancak korkular belli dozda olursa iyi, ileri safhalarda oldu mu bizleri yaşamdan kopartır ve derinden yaralayarak mutsuzluğa sevk eder.

Geçmişten bu gününe kadar süre gelen yaşamımızda hep bir korku yaşamışızdır.

Korkularımızı dile getirecek olursak küçük haşaratlar korkusu, yükseklik korkusu, sevdiğin insanı kaybetme korkusu, ayrılma korkusu, ölüm korkusu gibi saymakla bitmez sonsuzdur…

Ölümden korkuyoruz !

Bizleri derinden yaralayan ölüm korkusudur. Biz ölüm korkusunu yendiğimiz zaman her türlü korkularımızın yok olduğunu esaretlikten, özgürlüğümüze kavuştuğumuz an hayata bir sıfır önde başlamış olacağız. Korkularımızın kaynağına derinden inceleyecek olursak çocukluk dönemlerinde yaşanmış travmalardan kaynaklığı olduğunu görebiliriz.

Ailelerimiz büyüme çağında zihnimize bilmeden, bizlerin en iyisini verdikleri düşünceleri birçok şeyi kodlayarak şekillendirdiler.

Ancak bu kodlamalar ileriki yaşlarda güvensiz, korkak ve mutsuz olmamıza neden olmuştur. Bu nedenle korkularımız nedeni ile kaçıyoruz.

Sevmek, bağlanmak, kaybetme korkusu, kendini ifade edememe sebebi ile hep suskun kalıyor, paylaşmıyoruz.

İnsanoğlu çocukluktan yetişkinlik dönemine kadar kendimizi anlamamaktan çok, bilgimiz karşısında sınandığımızda yapamazsam, bildiklerimi unutursam, bilemezsem, kızar mı acaba, küçük düşme, utanma gibi düşünceleri aklımızdan geçirip korku tohumlarını ekerek, korku içinde yaşıyoruz.

Ömrümüzün her dönemlerinde hep bir korku içinde yaşayarak uzun yol alıp belli bir yaşa gelince işte bu noktada kendimizle yüzleşiyoruz.

Yüzleştiğimizde hiçbir şeyin öneminin olmadığını, tüm korkularının bittiğinde her şey ne kadar boş ve anlamsız olduğunu gördüğümüz o an ölümün soğuk yüzüyle karşılaştığımızda anlıyoruz.

Asıl gerçek olan ölümden kaçışın olmadığını biliyoruz. Onca korkular sebebi ile hayatın güzelliklerin farkına varamadık. Mutluluğu, sevgiyi, sevilmeyi, sevinçlerimizi, kucaklaşmayı ve yaşamımızı güzelleştiren onca güzellikler varken, yaşama gülümseyerek tutunmak varken neden korkuların esareti altına girdik neleri heba ettik yaşamımızda.

Farkındasınız değil mi?

Hemen her birimiz bir ya da birçok korkunun tutsağıyız!

Örneğin; aramızdan onlarca sevdiklerimizi çekip kopartan öldürücü “Kovid 19 denilen virüs illetinden korkuyoruz.

Ama kimilerimiz, bu korkuya rağmen gerekli önlemleri almıyor, en yakınlarımızdan hiç tanımadığımız insanlara kadar pek çok insanın da yaşamını tehlikeye atıyoruz!

Başka nelerden korkuyoruz?

İşsiz kalmaktan, birgün ansızın işimizi kaybetmekten korkuyoruz.

Binlerce üniversite mezunu gencimiz, anne babaların bin tür onca emeğe karşın işsiz kalmaktan korkuyor. Pek çoğu aldıkları burs bedellerini ödeyemiyor, anne-babasına, evlerine haciz gelmesinden korkuyor!

İşyerlerini yaklaşık bir yıldır açamayan on binlerce esnaf, evine para götüremeyen, kirasını dahi ödeyemeyen ve işyerini kaybetmekten, ailesini geçindirememekten korkuyor!

Tarım ve hayvancılık sektöründeki üreticiler emek karşılıklarını alamıyor, borçlarını ödeyemiyor.

Bu ülkede milyonlarca insan “geçinememekten, yuvasının yıkılmasından” korkuyor!

Otobüsle yolculuk yapanlar, uzun yolda şoförlerin uykusuzluk ve yorgunlukları nedeniyle kaza yapmalarından ya da otobüslerin yanmasından korkuyor!

Uçağa binenler uçağın düşmesinden korkuyor !

Araç sürücüleri, trafik cezalarından korkuyor!

Üniversitelerde yöneticiler ve hocaların büyük çoğunluğu, uzmanlık alanlarıyla ilgili görüş belirtmekten, eleştiri ve uyarı yapmaktan korkuyor!

Gazeteciler ve yazarlar, eleştirileri, yorumları ve siyasal iktidara ters düşen görüşleri nedeniyle işsiz kalmaktan korkuyorlar!

Anne-babalar, yeterince besleyemedikleri, sorunlarıyla yeterince ilgilenemedikleri çocuklarını kaybetmekten korkuyorlar!

Bir insanoğlunun birgün gelip hayvanlarını öldürüp kaybetmekten, korkuyor!

Yolda birbirlerine saygısı olmayan, trafik terörü yaratan insanların kavgasını görüyoruz ! Arada kalıp dayak yemekten korkuyoruz !

Kör bir kurşunun gelip bizi bulup hayattan koparmasına korkuyoruz !

Öylesine gergin bir toplum olduk ki; pek çok insan günlük yaşamında herhangi bir çatışmadan ve başının derde girmesinden korkuyor!

Yaşı ilerlemiş, köşesine çekilip ömrünün son demlerini huzur içinde yaşamak isteyen pek çok yaşlı insanımız, çocuklarının kendilerini terk etmesinden ya da virüs nedeniyle mahkum edildikleri evlerinde ecellerinden önce ölmekten korkuyorlar!

Depremden, hortumdan, evlerimizi sel basmasından korkuyoruz!

Toplumun büyük kesimi çeşitli nedenlerle korkuyor, korkutuluyor!..

Peki Ruh sağlığımı ne durumda ? Bu koşullarda sağlıklı bir ruh sağlığından söz etmemiz mümkün değil !

Korku Virüsü hızlı şekilde yayılıyor !

Siyaset sahnesinin aktörlerinin “gergin açıklamalarından’ korkuyoruz!

Bu ülke bizim, her karış toprağı ve insanları kıymetlidir. Din, dil, ırk farkı gözetmeden birbirimize saygı gösterelim ve sevelim.

Başka gidecek bir ülkemiz yok !

Birbirimizin farklı görüşlerine saygı gösterelim, ülkemizi daha ileri seviyelere el birliği ile taşıyalım.

İnsanca yaşayalım ! Yaşatalım !

Bir inadımız ve yılmayan inancımız olsun !