Yaygınlaşan küresel sıcaklığın egemenliği altına giren dünyada suyun önemi her geçen gün daha net ortaya çıkıyor.

Aşırı sıcaklığın artık her mevsim kendini gösterdiği günümüzde su tüketiminde, kaynakları kurutmada oldukça hoyrat insanlar. Yaşamın vazgeçilmezi olan suyu tasarruflu kullanmakta ne yazık ki sınıfta kaldı dünya ve Türkiye.

Birleşmiş Milletler (BM) 1993 yılında aldığı kararla 22 Mart’ı “Dünya Su Günü” olarak ilan etti. BM’yi bu karara iten neden temiz ve  güvenli suya erişmememe konusuna dikkat çekmek, küresel su kriziyle mücadele gerekliliğine vurgu yapmaktır.

1993’ten bu yana her yıl 22 Mart’ta suyun önemine, ekonomik kullanımına dikkat çeken açıklama ve etkinlikler gerçekleştirilmesine rağmen insanlar yine bildiğini okuyor. Aslında musluk açıldığında  tasarruf anımsanarak boşa akması engellenmeli. Yeri gelir,  o bir damla suyu bile gereksinim duyulur. Lakin, bilinçli tüketim yapıldığı pek söylenemez.

Su, tüm canlıların ve doğanın varlığı için vazgeçilmezdir. Yerkürenin dörtte üçü sularla kaplı olmasına karşın, kullanılabilir su miktarı yüzde 2.5, içilebilir su miktarı ise yüzde 1’den azdır. Bu denli vahim bir tablo var dünyanın önünde. Güvenli suya erişim insan sağlığı için olmazsa olmazdır. Nüfusu 8 milyarı aşan dünyada 2.2 milyarı aşkın kişi güvenli suya ulaşmaktan yoksun.

Bir zamanlar su zengini olarak bilinen, lakin bu tanımı çoktan yitiren Türkiye de artık su yoksulu ülke. Uzun yıllar süren kuraklıktan ötürü tarlalar çatladı ve ekilemez oldu, dereler kurudu, kentlere içme suyu sağlayan barajlar dibe vurdu. Neyse ki bu yıl etkisini fazlasıyla hissettiren kış mevsimi ve kar yağışı sayesinde toprak suya doydu, barajlar taşkın derecesinde doldu, doğa canlandı. Yine de “barajlar doldu, su bol” diye ekonomik kullanımı göz ardı etmemek kaçınılmaz.  TBMM raporuna göre, Türkiye 2030’da daha kurak ve sıcak iklimin etkisi altına girecek, sıcaklar 3 derece civarında artacak. Bu ayrıntıyı ıskalamamak şart.  

Temiz ve sağlıklı suya erişimde yaşanan sorunların temelinde hiç kuşkusuz dünyayı pençesi altına alan küresel iklim yatmaktadır. Yanı sıra insan eli ile doğaya verilen zarar, yeşil bitki örtüsünü ortadan kaldıran fosil yakıta dayalı enerji üretim santrallerinin çoğalması, siyanürle maden çıkarmaya yönelik artışlar, dereleri ve akar suları kurutan Hidroelektrik Santraller (HES) ve çevre kirliliği, adına Modern Katı Atık Bertaraf Tesisi denilen vahşi çöp depolama alanlarının yaygınlaşması.

 Küresel ısınmanın etkisi, fosil yakıt kullanımının yarattığı olumsuzluk, doğaya zarar veren yaşam biçimleri dünyayı çölleşmeye doğru götürüyor. Her geçen yıl ısınan dünyada su, petrolden daha önemli hale geldi.  Bilim insanları ileri ki yıllarda petrol savaşlarının yerini su savaşlarının alabileceğini vurgulayarak, tasarrufun önemine dikkat çekiyor.

Su kaynakları bol olan ülke şanslı sayılıyor. İsrafa karşı önlemler almaz, yaşam biçimlerini değiştirmezlerse şanslı ülkeler bile gelecekte kuraklıktan payını alacak.

Tehlike çanları çalıyor, toplum hala duyarsız. Susuz yaşamın olamayacağı aşikar.